4 Temmuz 2013 Perşembe

Le ceneri di Gramsci / Pier Paolo Pasolini

Le ceneri di Gramsci

I

Non è di maggio questa impura aria
che il buio giardino straniero
fa ancora più buio, o l'abbaglia

con cieche schiarite... questo cielo
di bave sopra gli attici giallini
che in semicerchi immensi fanno velo

alle curve del Tevere, ai turchini
monti del Lazio... Spande una mortale
pace, disamorata come i nostri destini,

tra le vecchie muraglie l'autunnale
maggio. In esso c'è il grigiore del mondo,
la fine del decennio in cui ci appare

tra le macerie finito il profondo
e ingenuo sforzo di rifare la vita;
il silenzio, fradicio e infecondo...

(...)


III

Uno straccetto rosso, come quello
arrotolato al collo ai partigiani
e, presso l'urna, sul terreno cereo,

diversamente rossi, due gerani.
Lì tu stai, bandito e con dura eleganza
non cattolica, elencato tra estranei

morti: Le ceneri di Gramsci... Tra
speranza
e vecchia sfiducia, ti accosto, capitato
per caso in questa magra serra, innanzi

alla tua tomba, al tuo spirito restato
quaggiù tra questi liberi. (O è qualcosa
di diverso, forse, di più estasiato

e anche di più umile, ebbra simbiosi
d'adolescente di sesso con morte...)
E, da questo paese in cui non ebbe posa

la tua tensione, sento quale torto
- qui nella quiete delle tombe - e insieme
quale ragione - nell'inquieta sorte

nostra - tu avessi stilando le supreme
pagine nei giorni del tuo assassinio.
Ecco qui ad attestare il seme

non ancora disperso dell'antico dominio,
questi morti attaccati a un possesso
che affonda nei secoli il suo abominio

e la sua grandezza: e insieme, ossesso,
quel vibrare d'incudini, in sordina,
soffocato e accorante - dal dimesso

rione - ad attestarne la fine.
Ed ecco qui me stesso... povero, vestito
dei panni che i poveri adocchiano in
vetrine

dal rozzo splendore, e che ha smarrito
la sporcizia delle più sperdute strade,
delle panche dei tram, da cui stranito

è il mio giorno: mentre sempre più rade
ho di queste vacanze, nel tormento
del mantenermi in vita; e se mi accade

di amare il mondo non è che per violento
e ingenuo amore sensuale
così come, confuso adolescente, un tempo

l'odiai, se in esso mi feriva il male
borghese di me borghese: e ora, scisso
- con te - il mondo, oggetto non appare

di rancore e quasi di mistico
disprezzo, la parte che ne ha il potere?
Eppure senza il tuo rigore, sussisto

perché non scelgo. Vivo nel non volere
del tramontato dopoguerra: amando
il mondo che odio - nella sua miseria

sprezzante e perso - per un oscuro
scandalo
della coscienza...

Pier Paolo Pasolini - (Le ceneri di Gramsci)





Gramsci'nin Külleri

I

Mayısın değil bu kirli hava,
karanlık yabancı bahçeyi
daha da karartıp, kör pırıltılarla

ışıtan... Tevere’nin girintilerini,
Lazio’nun tepelerini
büyük bir yarı çember gibi

perdeleyen açık sarı damların üstündeki
köpüklü gökyüzü... Yazgılarımız gibi
sevgisiz bir ölüm indiriyor,

güz mavisi eski duvarların üstüne.
Dünyanın boğuntusunu taşıyor içinde,
bir de, yaşamı yenilemek için tüketilen içtenlikli

yoğun çabanın yıkıntılar içinde yittiği
on yılın bitimini;
sessizlik kısır ve nemli

(...)


III

Kırmızı bir bez, direnişçilerin
boyunlarına sardıkları gibi,
ve çanağın yanında, kül rengi toprakta
bir başka kırmızı iki sardunya.
Burada sürgündesin, katolik olmayan
o katı inceliğinle, bu yabancı ölüler arasına
düşülmüş kaydın: gramsci’nin külleri.. Umutla
kuşku arasında varıyorum mezarının başına,
rastlantı sonucu geldiğim bu çorak serada,
yeryüzünün özgür insanlar arasında
kalan ruhunun karşısına. (Başka bir şey mi yoksa,
daha coşkulu belki, daha alçakgönüllü,
yeniyetmelik, cinsellik, ölüm arasında
esrik bir ortam yaşama...)
Tutkunun hiç durulmadığı bu yörede
-burada mezarların sessizliğinde- nerede
yanıldığını- ama nasıl da haklı
olduğunu duyumsuyorum kaygılı
yazgımız içinde- öldürüldüğün günlerde
kaleme almakla son yazılarını.
İğrençliği de büyüklüğü de
yüzyılların ötesine uzanan
bir mülke bağlı bu ölüler
eskil egemenliğin tohumlarının
yok olmadığının tanıkları: ve –aşağı mahalleden-
gizliden gizliye yükselen
boğuk, keskin, ısrarlı çekiç sesleri
sonunun geldiğinin habercileri.
İşte buradayım ben de... yoksul, üstümde
vitrinlerin kaba ışığında yoksulların
gözlerini kamaştıran giysilerle.
bilinmedik sokakların, tramvay koltuklarının
beni güne yabancılaştıran
kirinden arınmışım: böyle avarelikler git gide
azalıyor yaşam kavgası içinde;
ve sevecek olursam dünyayı,
çıkarsız, öfkeli, şehvetli bir sevgiyle
seviyorum, tıpkı vaktiyle
şaşkın yeniyetmeliğimde,
burjuva hastalığı burjuva benliğimi
sardığında ondan nefret ettiğim gibi:
ve şimdi –seninle- bölünen dünya,
iktidarı elinde tutan bölümün kininin,
neredeyse gizemli nefretinin hedefi değil mi?
Senin tutarlığınla olmasa bile dayanamıyorum yine de,
seçim yapmıyorum çünkü. Savaş ertesinin yıkımında,
bir şey istemeden yaşıyorum: loş utancında
bilincimin –tepeden bakan, umarsız bayağılığından
tiksindiğim- bu dünyayı
severek...

Pier Paolo Pasolini - (Gramsci'nin Külleri)

Şiir: Kısmi

Çeviri: Rekin Teksoy


Pier Paolo Pasolini davanti alla tomba
di Gramsci nel cimitero acattolico di Roma, 1961

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder