30 Haziran 2020 Salı

Yıllar Önce Bir Otobüs Yolculuğundan / Erdinç Durukan

Yıllar Önce Bir Otobüs Yolculuğundan
(Samsun / Terme civarı)

Sabaha doğru
otobüsün camından süzülen yağmur damlaları.
Birbiri ardına dizelenmiş evler.
Her evin önünde büyük su birikintileri.
Ve her evin köşesinde
herşeysiz
kimsesiz
sokak lambaları.

Erdinç Durukan


Photo by Christophe Jacrot

29 Haziran 2020 Pazartesi

Sculpting in Time / Andrei Tarkovsky

"Talent is not given to man by God; rather man is doomed to carry the cross of talent. The artist is a being who strives to master ultimate truth. The artist masters that truth every time he creates something perfect, something whole."

Andrei Tarkovsky - (Sculpting in Time)





"Yetenek insana Tanrı tarafından hediye edilmiyor. Tanrı, insanı yetenek denen o yükü sırtında taşımaya mahkum ediyor. Çünkü sanatçı mutlak hakikate galip gelmek için uğraşıp didinen bir varlıktır. Sanatçı bu hakikate, kusursuz ve bütün bir şey yaratarak her seferinde galip gelir."

Andrey Tarkovski - (Mühürlenmiş Zaman)


Andrei Tarkovsky on the set Solaris (1972)

The Deer / Ahmet Ada

The Deer

When the sea was one part of my body in pain
I came here leaving dead waters behind
Nobody knew my family
Were children of the southwest wind
When I open my arms wide enough
My limbs roar and become masts
So I sail through day and night

Landlords were still in bed
When I entered the southwest city gates
I had a white deer at my side
Nobody believed I came in with a deer
Not the big-money guys
Not the court flunkies in the half-light
Nobody ever asked me about the people I met
The leopards the thousand species of fishes the sword
In the lightning the dead soldiers the sailors
Exhausted seas and wine-red skies

Nobody ever asked me
I walked along their streets for weeks
And they hardly glanced at me or the deer
The deer I rescued from the wars

Ahmet Ada - (1947-2016) Turkish poet.

Translated from the Turkish by Ken Fifer and Nesrin Eruysal





Geyik

Ağrıyan bir yanım deniz hâlâ
Ölü suları bırakıp da geldim
Kim bilir lodosçudur soykütüğüm
Kollarımı iki yana açsam
İki kadırga direği öyle sessiz
Öyle uğultulu gece gündüz

Toprak sahipleri topraklarındaydı hâlâ
Kente lodos kapısından girdim
Yanımda beyaz bir geyik
Kimse bir geyikle geldiğime inanmadı
Ne patlak gözlü bankerler
Ne karanlık koridorların mübaşirleri

Hiç soran olmadı deniz halkını,
Parsı, bin türlü balığı, şimşeğin kılıcını,
Kör savaşta ölenleri, kürekçileri,
Tüketilen denizi, şarap rengi göğü,
Hiç mi hiç soran olmadı.
Bütün gün caddelerde yürüdüm,
Bakıp geçtiler kayıtsız biçimde
Savaşlardan kurtardığım geyiğe

Ahmet Ada - (d. 1947, Ceyhan - ö. 19 Mart 2016, Adana) Türk şair.


The Raindeer, USSR, Mourmansk, 1941, by Yevgeny Khaldei
 

27 Haziran 2020 Cumartesi

Şu dünyada suda taş sektiren kaç kadın vardır? / Erdinç Durukan

Şu dünyada suda taş sektiren kaç kadın vardır? Ve o suda taş sektiren kadına aşık olan kaç adam vardır?

Birlikte pamuk şekeri yemeler, ellerimizde balonlar, uçurtmalarımız, yürüyüşlerimiz uzun öyle, konuşmalarımız yol boyu, çay molalarımız, bira içmelerimiz, günü uğurlamamız ve karşılamamız yine aynı kayalıklarda.

Bir yudum sevgi işte hepi topu...

Kim istemez mutlu olmayı*
Ama mutsuzluğa da var mısın?


Erdinç Durukan

* Cemal Süreya'nın Mut(suz) adlı şiiri.


Audrey Tautou - Le fabuleux destin d'Amélie Poulain (2001)

25 Haziran 2020 Perşembe

Yaprak / Oktay Rifat

YAPRAK

Bütün yapraklarım açarsa...
Kork,
Çünkü yalnızlığım ben,
Çünkü yoksulluğum ben,
Tepeden tırnağa...

Oktay Rifat Horozcu - (1914 - 1988)

https://www.youtube.com/watch?v=woAea1zA7g0


Photo by Stefan Beutler

Cigarettes and Whiskey and Wild, Wild Women / Anne Sexton

Cigarettes and Whiskey and Wild, Wild Women

(from a song)

Perhaps I was born kneeling,
born coughing on the long winter,
born expecting the kiss of mercy,
born with a passion for quickness
and yet, as things progressed,
I learned early about the stockade
or taken out, the fume of the enema.
By two or three I learned not to kneel,
not to expect, to plant my fires underground
where none but the dolls, perfect and awful,
could be whispered to or laid down to die.

Now that I have written many words,
and let out so many loves, for so many,
and been altogether what I always was —
a woman of excess, of zeal and greed,
I find the effort useless.
Do I not look in the mirror,
these days,
and see a drunken rat avert her eyes?
Do I not feel the hunger so acutely
that I would rather die than look
into its face?

I kneel once more,
in case mercy should come
in the nick of time.

Anne Sexton





Cigarrillos, whiskey y mujeres salvajes

(de una canción)

Tal vez nací de rodillas,
nací tosiendo en el largo invierno,
nací esperando el beso de la piedad,
nací con cierta pasión por la rapidez
y así, cuando las cosas progresaron,
aprendí sobre la empalizada
y lo que se saca fuera, el  gas de la enema.
Por dos  o tres aprendí a no arrodillarme,
a no esperar, a plantar mis fuegos bajo tierra
donde no hay nadie a quien susurrarle o acostar a morir
excepto las muñecas, perfectas y terribles.

Ahora que escribí muchas palabras,
y revelé tantos amores, y para tantos,
y he sido enteramente lo que siempre fui –
una mujer de exceso, de fervor y ambición,
encuentro que el esfuerzo fue inútil.
¿Acaso en estos días
no miro al espejo y veo
a una rata ebria esquivarme los ojos?
¿No siento tan intenso el hambre
que moriría antes de mirarla a la cara?

Me arrodillo una vez más,
por si acaso la piedad llegase
justo a tiempo.

Anne Sexton





Cigarrillos, whiskey y mujeres salvajes

(de una canción)

Quizá nací de rodillas,
Nací tosiendo en el largo invierno,
Nací esperando el beso de la misericordia,
Nací con una pasión por la rapidez
Y aún así, al ir progresando las cosas,
Aprendí temprano sobre la estocada
O sacarla, el vapor del enema.
A los dos o tres aprendí a no arrodillarme,
A no esperar, a plantar mis fuegos bajo tierra
Donde a nadie más que las muñecas, perfectas y terribles,
Se puede susurrar y dejar morir.

Ahora que he escrito tantas palabras,
Y dejado tantos amores, para tantos,
Y he sido completamente lo que siempre fui –
Una mujer de excesos, de celos y codicia,
El esfuerzo me parece inútil.
¿Acaso no me miro al espejo,
Estos días,
Y veo una rata borracha voltear la vista?
¿Acaso no siento un hambre tan aguda
Que preferiría morir antes
Que mirarla a la cara?

Me arrodillo nuevamente,
En caso de que la misericordia llegue
En el último minuto.

Cigarrillos, whiskey y mujeres salvajes





Sigaralar ve Viski ve Vahşi, Vahşi Kadınlar

(bir şarkıdan)

Belki ben diz çökerek doğdum,
uzun kışta öksürerek doğdum,
merhamet öpücüğünü bekleyerek doğdum,
hız için bir tutkuyla doğdum
ve hala ilerleyen şeyler gibi,
şarampolü ya da lavmanın gazını çıkarmayı
erkenden öğrendim.
İki ya da üç kezden sonra öğrendim diz çökmemeyi,
umut etmemeyi, ateşlerimi yeraltına yerleştirmeyi
mükemmel ve korkunç olan bebeklerin dışında hiçbir şeyin olmadığı yere.
ölmeleri fısıldanmış ya da ölmeye bırakılmış olan.

Şimdi birçok sözcük yazdım,
ve birçok aşkın kaçmasına izin verdim, fazlasıyla
ve her zaman ne isem hepsiydim-
ben aşırılığın, isteğin ve açgözlülüğün kadını,
çabayı yararsız bulurum.
Aynaya bakmaz mıyım bu günlerde,
ve gözlerinin önünden geçen sarhoş fareyi görmez miyim?
Ölümün yüzüne bakmaktansa
ölmeyi seçmeye
ileri derecede özlem duymaz mıyım?

Bir kez daha diz çökerim,
merhamet gelirse diye
tam zamanında.

Anne Sexton

Çeviri: Dilek Değerli


Anne Sexton

22 Haziran 2020 Pazartesi

Pablo Picasso / İlhan Berk

PABLO PICASSO

nature-morte

Uyandı Picasso
Elleri esmer.

İlhan Berk

(Galile Denizi / Varlık Yayınları, 1958)


Nature morte à la tête antique, 1925, by Pablo Picasso

21 Haziran 2020 Pazar

Pablo Picasso / İlhan Berk

PABLO PICASSO

nu au fauteuil noir

Bir ağaç gördüğü pencerenin
Çiçeğe durdu duracak
Koltuğunki eller saçlar gözler
Eller saçlar gözler bir başına
Kadın bir gökyüzüne bakıyor
Kadın hiç kımıldamıyor hiç konuşmuyor bakıyor
Bakıyor bakmakla bitecek gibi değil gökyüzü diyor
Pencere bir daha böyle durmam diyor

Ne maviler ne karalar bilin ki bir daha böyle durmayız diyorlar
Binde bir bu dünyada beklediğimiz o binde bir söylediği şairlerin bu işte
Böyle duracağız diyor eller
Bizi hiç kimse bir daha yerimizden oynatayım demeyecek
Saçlar böyle kalacağız diyor
İlk bu mutluluk her şeyi ilk görüyoruz diyorlar
Odada ne varsa soba, ayna ve daha ne varsa bunun gibi bunun gibi bir kıyıda duran
Bunu diyor.
Hepsi bir şey söylüyor
Hepsi bir şeye bakıyor
Picasso yalnız onlara.

İlhan Berk

(Galile Denizi / Varlık Yayınları 1958)


Nu au fauteuil noir (Nude in a Black Armchair). 1932,
by Pablo Picasso

Yağmur / Erdinç Durukan

Yağmur (Haiku)

gök
gümbür gümbür yürür
seninle

Erdinç Durukan


Photo by Jean-Paul Nacivet

20 Haziran 2020 Cumartesi

Pablo Picasso / İlhan Berk

PABLO PICASSO

l'homme au mouton

En la tierra una nube enteramente sola y una rama
Enteramente sola y una luminosidad
Un cielo una flor y el sentido de eternidad del agua y
Amor y ansia y felicidad
Una esperanza breve un breve resplandor y la mañana
A punto de llegar
Todos a parte todos por separado hermosos y solos y
Fraternales
Fútilmente a la deriva todo en vano

Picasso cogió el pincel.

Ilhan Berk (1918 - 2008) Poeta turco.

(de Mar de Galilea)





PABLO PICASSO

l'homme au mouton

Dünyada yapayalnız bir bulut yapayalnız bir dal bir aydınlık
Bir gök bir çiçek, suyun sonrasızlık, suyun aşk, özlem, mutluluk duyusu
Biraz umut biraz ışık biraz ilerdeki sabah
Hepsi ayrı ayrı, ayrı ayrı güzel, ayrı ayrı yalnız, ayrı ayrı kardeş
Gidiyordu faydasız

Picasso fırçaya sarıldı.

İlhan Berk

(Galile Denizi / Varlık Yayınları 1958)


Pablo Picasso, Cannes, 1956, by Arnold Newman

18 Haziran 2020 Perşembe

Les gens d’ici n’ont rien de rien, ... / Émile Verhaeren

"Les gens d’ici n’ont rien de rien,
Rien devant eux
Que l’infini de la grand’ route.

Les gens des champs, les gens d’ici
Ont du malheur à l’infini."

Émile Verhaeren - (Le départ / Les Campagnes hallucinées)

https://www.poetica.fr/poeme-140/emile-verhaeren-le-depart





"The people around here have nothing at all,
nothing before them,
but the endlessness of the open road.

The people of the fields,
the people around here,
have only endless misfortune."

Emile Verhaeren





"La gente de por aquí no tiene nada,
nada ante ellos,
más que el interminable camino abierto.

La gente que trabaja en los campos,
la gente de por aquí,
solo tiene una desgracia eterna."

Emile Verhaeren





"Buradaki insanların yok hiçbir şeyi,
önlerinde birşey yok,
bitmeyen bir yol sadece.

Bu tarlaları süren insanların,
buralardaki insanların,
talihsizliğidir baki olan."

Emile Verhaeren


British troops and Belgian refugees
on the Brussels-Louvain road, 12 May 1940.

Ben senin krallığın ülkene yetiştim / İlhan Berk

BEN SENİN KRALLIĞIN ÜLKENE YETİŞTİM

Ben senin krallığın ülkene yetiştim
Kaldım gölge tanımayan güzelliğinle.
Her sabah büyüten denizimizi böyle
Gülüşlerindi o ülkede bilmez miyim.

Sen o çıktığım sularsın, zencim benim
Denize bakan evler gibiyim seninle.
Dur, geliyorum ellerin ne güzel öyle
Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim.

Sen gittiğin o ülkesin varılmıyorsun
Vurmuş sonrasız nasıl en güzel sulara
Güzelliğin balıkları gibi İstanbul'un.

Şimdi her yerde ne güzeldiniz o kalmış
Yankımış denizlere öbür kadınlara
Dünyada sizinle İstanbul olmak varmış.

İlhan Berk - (Çivi Yazısı)


Naomi Nash by David Bellemere

17 Haziran 2020 Çarşamba

Oscuridad del sábado / İlhan Berk

OSCURIDAD DEL SÁBADO

Caminaremos durante un milenio
Saldremos primero a una calle

Un genovés me traerá noticias tuyas
Te esperaré desnudo

Nos ven desde Santa Sofía
No hay nadie que no nos vea

La oscuridad del sábado
Mira fijamente la iglesia polaca

Hemos esperado durante un milenio
Por primera vez estamos juntos en un poema

Dejando sus prendas a la noche
Correrán con nuestras noticias al sultán Mehmet

No puedo decir espero verte de nuevo
Pues nunca más podríamos volver a vernos.

Ilhan Berk (1918 - 2008) Poeta turco.

(de Mar de Galilea)

Traducción: Clara Janés y Çağla Soykan

Ediciones del Oriente y el Mediterráneo 





ARMA VİRİUMQUE CANO
(Virgilius)

1. Cumartesi Karanlığı

Bin yıl yürüyeceğiz
Bir sokağa çıkacağız ilk

Bir Cenevizli seni bana haber verecek
Seni soyunuk bekleyeceğim

Bizi Ayasofya’dan görüyorlar
Bizi görmeyen yok

Cumartesi karanlığı
Lehliler kilisesine bakıyor

Bin yıl durduk
Bir şiirde ilk beraberiz

Geceye bakıp esvaplarını
Bizi koşup Sultan Mehmet’e haber verecekler

Seni göreyim diyemem bir daha
Bir daha göremeyiz birbirimizi.

İlhan Berk

(Galile Denizi / Varlık Yayınları 1958)



İlhan Berk by Ara Güler

14 Haziran 2020 Pazar

The Diary of Anaïs Nin / Anaïs Nin

"I disregard the proportions, the measures, the tempo of the ordinary world. I refuse to live in the ordinary world as ordinary women. To enter ordinary relationships. I want ecstasy. I am a neurotic — in the sense that I live in my world. I will not adjust myself to the world. I am adjusted to myself.

Reality doesn't impress me. I only believe in intoxication, in ecstasy, and when ordinary life shackles me, I escape, one way or another. No more walls.

We are like sculptors, constantly carving out of others the image we long for, need, love or desire, often against reality, against their benefit, and always, in the end, a disappointment, because it does not fit them."

Anaïs Nin

(The Diary of Anaïs Nin, Vol. 1: 1931-1934 ~ Incest: From "A Journal of Love": The Unexpurgated Diary of Anaïs Nin, 1932-1934)





"No me importan las proporciones, las medidas, el ritmo del mundo ordinario. Me niego a vivir en un mundo ordinario como una mujer ordinaria. A establecer relaciones ordinarias. Necesito el éxtasis. Soy una neurótica, en el sentido de que vivo mi mundo. No me adaptaré al mundo. Me adapto a mi misma.

La realidad no me impresiona. Solo creo en la intoxicación, en el éxtasis y cuando la vida ordinaria me encadena, me escapo de una manera o de otra. No más muros.

Somos como escultores, constantemente tallando en los demás imágenes que anhelamos, necesitamos o deseamos, a menudo en contra de la realidad, contra su beneficio, y siempre, al final, un desengaño, porque no se ajusta a ellos."

Anaïs Nin

El Diario de Anaïs Nin, volumen 1 (1931-1934)

Anna Sanctum for Volo Magazine
by Stefan Beutler

13 Haziran 2020 Cumartesi

I sassi abbandonati nelle acque / Alda Merini

I sassi abbandonati nelle acque
a volte non han fiore di speranza
così come non spero nel tuo amore.
Stanno sotto ogni pensiero
e ammorbano le acque.
Ahimè quanta fortuna dentro il pesce
che scappa dalla bocca della luna
e si frantuma contro il tuo bel volto
ansioso di morire.

Alda Merini

[Da: Aforismi e magie]





Suda terkedilmiş taşların
bazen hiç yok umut çiçeği
tıpkı benim senin sevgini
ummadığım gibi.
Altındalar tüm düşüncelerin
ve zehirliyorlar suyu.
Yazık! Ne talih var
ayın ağzından kaçan balığın içinde
ve parçalanır çarpıp
ölmekten gergin güzel yüzüne.

Alda Merini

Çeviri: Nükhet Akgün


Photo by Eugene Reno

12 Haziran 2020 Cuma

The Starry Night / Anne Sexton

The Starry Night

"That does not keep me from having a terrible need
of — shall I say the word — religion. Then I go
out at night to paint the stars."

Vincent Van Gogh in a letter to his brother.

The town does not exist
except where one black-haired tree slips
up like a drowned woman into the hot sky.
The town is silent. The night boils with eleven stars.
Oh starry starry night! This is how
I want to die.

It moves. They are all alive.
Even the moon bulges in its orange irons
to push children, like a god, from its eye.
The old unseen serpent swallows up the stars.
Oh starry starry night! This is how
I want to die:

into that rushing beast of the night,
sucked up by that great dragon, to split
from my life with no flag,
no belly,
no cry.

Anne Sexton





Noche Estrellada

"Eso que no impide que tenga una terrible necesidad 
de –pronunciaré la palabra- religión. 
Entonces salgo en medio de la noche a pintar las estrellas."

Vincent Van Gogh en una carta a su hermano.

El pueblo no existe
excepto donde un árbol de negra cabellera
se desliza como una mujer ahogada en el cálido cielo.
El pueblo permanece en silencio. La noche hierve con once estrellas.
¡Oh noche estrellada! Así es como
quiero morir.

Se mueve. Todas están vivas.
Incluso la luna se abulta en sus aceros anaranjados
para expulsar hijos, como un dios, de su ojo.
La vieja serpiente oculta se traga las estrellas.
¡Oh noche estrellada estrellada! Así es como
quiero morir:

dentro de esa bestia impetuosa de la noche,
succionada por el gran dragón, para
escindirme
de mi vida sin bandera,
sin vientre,
sin llanto.

Anne Sexton





Notte stellata

"Ciò non m’impedisce di avere un bisogno terribile
di – devo dirlo? – religione. Allora esco
di notte per dipingere le stelle."

Vincent Van Gogh  in una lettera a suo fratello.

La città non esiste
se non dove un albero scivola con la sua nera chioma
come donna annegata nel cielo infuocato.
La città è silenziosa. La notte ribolle con undici stelle.
Oh, notte, notte stellata! Così            
io voglio morire.  

Si muove. Sono tutte vive.                                  
Perfino la luna si incurva  tra i suoi ceppi arancioni
per allontanare, come una divinità, i fanciulli dal suo occhio.
Il vecchio serpente nascosto inghiotte le stelle.            
Oh, notte, notte stellata! Così
io voglio morire:  

verso la bestia della notte che s’avventa,
risucchiata dal grande drago, per ritrarmi
dalla vita senza bandiera,                                              
senza pancia,
senza un grido.

Anne Sexton

Traduzione di Anna Rita Margio e Nicola Sguera





La nuit étoilée

"Cela n’empêche que j’ai un besoin terrible de
- dirai je le mot - religion,
alors je vais la nuit dehors pour peindre les étoiles."

Vincent Van Gogh dans une lettre à son frère.

La ville n'existe pas
excepté là où un arbre à chevelure noire se glisse
et s'élève comme une noyée dans le ciel chaud.
La ville est silencieuse. La nuit bouillonne avec onze étoiles.
Oh, nuit étoilée, si étoilée ! C'est ainsi que
je veux mourir.

Ça bouge. Elles sont toutes vivantes.
Même la lune enfle dans ses fers orange
pour pousser les enfants, comme un dieu, hors de son œil.
Le vieux serpent, passant inaperçu, engloutit les étoiles.
Oh, nuit étoilée, si étoilée ! C'est ainsi que
je veux mourir :

à l’intérieur de cette bête surgissant dans la nuit,
aspirée par ce grand dragon, pour me séparer
de ma vie avec ni drapeau,
ni ventre,
ni cri.

Anne Sexton

http://anne-sexton.blogspot.com/2011/04/la-nuit-etoilee.html





La nuit étoilée

La ville n'existe pas
excepté où se dresse un arbre aux cheveux noirs
comme une femme noyée jusqu'au ciel de feu
la ville est silencieuse. la nuit a bouilli avec onze étoiles
O nuit étoilée..  C'est ainsi que j'aimerais mourir

On bouge, ils sont tous vivants
Même la lune se gonfle dans ses fers orangés
pour écarter, comme un dieu, les enfants de son oeil
Le vieux serpent invisible engloutit les étoiles
O nuit étoilée..  C'est ainsi que j'aimerais mourir
         
Sous la bête impétueuse de la nuit,
sucée par ce dragon immense, pour me séparer
de ma vie sans drapeau,
sans ventre,
sans cri.

Anne Sexton





Yıldızlı gece

"Bu. ona korkunç gereksinimin duymaktan beni alıkoymuyor... 
sözcüğü söyleyeyim mi - din. Sonra
geceleyin yıldızları boyamak için dışarı çıkıyorum."

Vincent Van Gogh'un, erkek kardeşine yazdığı bir mektuptan.

Kasaba yaşamaz
Sıcak gökyüzünde boğulan bir kadın gibi
Siyah-saçlı bir ağacın hata yaptığı yer dışında
Kasaba sessiz. Gece on bir yıldızla kaynar.
Ah, yıldızlı yıldızlı gece! Bu, nasıl
ölmeyi istediğimdir.

Devinir. Onların tümü canlı.
Ay turuncu zincirlerinde büyüse bile
çocukları itmek için, bir tanrı gibi, gözünden.
Yaşlı görünmeyen yılan yıldızları yutar.
Ah. yıldızlı yıldızlı gece! Bu nasıl
ölmeyi istediğimdir:

o büyük canavar tarafından emilen
gecenin saldıran göğsünün içinde
yaşamımdan ayrılmak, bayraksız
göbeksiz,
ağlamadan.

Anne Sexton

Çeviri: Dilek Değerli


Starry night over the Rhône, Arles, September 1888,
by Vincent van Gogh

10 Haziran 2020 Çarşamba

Se avete molto caldo ... / Alda Merini

Se avete molto caldo
prendete un ramoscello di follia
e piantatevelo negli occhi.

Alda Merini

[Da: Aforismi e magie]





Çok bunaldıysanız eğer sıcaktan
küçük bir dalını alın deliliğin
ve ekin içine gözlerinizin.

Alda Merini

Çeviri: Nükhet Akgün


Model: Renata Gubaeva,
painting by Casey Baugh

8 Haziran 2020 Pazartesi

Haiku / Erdinç Durukan

Haiku

kutup mavisi
çıt der
dolunayda

Erdinç Durukan

(Li Po ve İlhan Berk'e en derin saygımla)


Photo by Hanna Panchenko
 

Ben böyle ... / Erdinç Durukan

Ben böyle boyuna dar sokaklarda yürüyorum ya
Bilmem yaşamak için mi yoksa yitmek için mi

Erdinç Durukan

(Cemal Süreya'ya en derin saygımla)


Porto, Portugal, by João Cabral

Sonnet For Women / Umit Yasar Oguzcan

SONNET FOR WOMEN

I love women whose eyes are beautiful
The ones who have small feet and long necks
Oh, I love them so much that
Them palms sweat and get breathless

I love sad women whose glances're bitter
Timid women like young gazelles
Oh, how I love them!
You don't know how beautiful they are when you kiss them

I love wise women
Who think a lot, talk a bit, know so many things
And the ones whose coquetry tolerable any time and anywhere

Oh, how I love them! I love them so much that.
There gotta be burning flames which're great and endless
Even, my death must be caused by that woman.

Umit Yasar Oguzcan (1926 - 1984). Turkish poet.





KADINLAR İÇİN SONE

Ben güzel gözlü kadınları severim
Bir de küçük ayaklıları, uzun boyunluları
Hem nasıl severim, öyle severim işte
Terler avuçları, kesilir solukları.

Ben mahzun kadınları severim
Yavru ceylanca kadınları, ürkekçe
Hem nasıl severim, öyle severim işte
Bilemezsiniz ne güzeldirler, öpüştükçe.

Ben akıllı kadınları severim
Düşünen, az konuşan, çok bilen
Her yerde, her zaman nazı çekilen.

Hem nasıl severim, öyle severim işte.
İçimde büyük, sonsuz ateşler yanmalı,
Ölümüm bile o kadın yüzünden olmalı.

Ümit Yaşar Oğuzcan (1926 - 1984)

Cumhuriyet Dergi, 10 Kasım 1996, Sayı 555, S. 1


Alice
 

7 Haziran 2020 Pazar

Sono nata il ventuno a primavera / Alda Merini

Sono nata il ventuno a primavera
ma non sapevo che nascere folle,
aprire le zolle
potesse scatenar tempesta.
Così Proserpina lieve
vede piovere sulle erbe,
sui grossi frumenti gentili
e piange sempre la sera.
Forse è la sua preghiera.

Alda Merini

(da “Vuoto d’amore”)





Nací el 21 en primavera
y no sabía que nacer loca,
abrir terrones
pudiese desencadenar tormentas.
Así, Proserpina leve,
ve llover sobre la hierba,
sus gruesos trigos gentiles,
y llora siempre al véspero.
tal vez sea su ruego.

Alda Merini

(Vacío de amor)





Baharın yirmibirinde geldim dünyaya
bilmiyordum deli doğmanın,
toprağı açmanın
sebep olabileceğini fırtınaya.
Bu yüzden tatlı Proserpina
görür yağmuru otların üzerinde,
büyük narin buğday tanelerinde
ve hep ağlar akşamları
Bu onun duası belki de.

Alda Merini

Çeviri: Nükhet Akgün


Spring by Dorota Górecka

1 Haziran 2020 Pazartesi

La vie / Paul Éluard

La vie

Les champs sont labourés les usines rayonnent
Et le blé fait son nid dans une houle énorme
La moisson la vendange ont des témoins sans nombre
Rien n’est simple ni singulier
La mer est dans les yeux du ciel ou de la nuit
La forêt donne aux arbres la sécurité
Et les murs des maisons ont une peau commune
Et les routes toujours se croisent

Les hommes sont faits pour s’entendre
Pour se comprendre pour s’aimer
Ont des enfants qui deviendront pères des hommes
Ont des enfants sans feu ni lieu
Qui réinventeront les hommes
Et la nature et leur patrie
Celle de tous les hommes
Celle de tous les temps.

Paul Éluard - (La mort l'amour la vie / 1961)





жизнь

Распаханы поля и солнечны заводы
И гнёзда вьют хлеба в бескрайней зыби
И нет конца и края урожаю
Полей и виноградников

Ничто не одиноко не странно и не замкнуто в себе
И блещет океан в глазах ночей и неба
Лес каждому кусту дарует безопасность
И стены всех домов свет ловят чуткой кожей
И все пересекаются пути

Явились люди в мир чтобы понять друг друга
Услышать и понять и полюбить
Их сыновья отцами стать должны
Их сыновья голодные нагие
Должны опять изобрести огонь
И заново людей изобрести
Природу воссоздать и воссоздать отчизну
Отчизну всех людей
Отчизну всех времён.

Поль Элюар - (смерть, любовь, жизнь / 1961)

Перевод М.Ваксмахера





Life

The fields are ploughed the factories radiate
And the wheat nests in an enormous swell
The harvest the grape harvest have innumerable witnesses
Nothing is simple nor singular
The sea is in the eyes of the sky or of the night
The forest gives the trees their safety
And the walls of the houses have a common skin
And the roads always cross each other

People are made to get along
To understand each other to love each other
Have children who will become parents of mankind
Have children with neither hearth nor home
Who will reinvent mankind
And nature and their homeland
That of all mankind
That of all times.

Paul Eluard - (Death Love Life / 1961)

Translated by Guy Tiphane





La vida

Los campos están labrados las fábricas resplandecen
y el trigo hace su nido en una enorme marea,
las mieses, la vendimia, tienen muchos testigos,
nada es singular ni simple,
el mar está en los ojos del cielo o de la noche,
el bosque da a los árboles seguridad
y los muros de las casas tienen una piel común,
los caminos siempre se encuentran.

Los hombres están hechos para entenderse
para comprenderse, para amarse,
tienen hijos que serán padres de los hombres,
tienen hijos sin fuego ni lugar
que inventarán de nuevo a los hombres,
y la naturaleza y su patria
la de todos los hombres
la de todos los tiempos. 

Paul Eluard - (La muerte El amor La vida / 1961)

Versión de Andrés Holguín





La vida

Los campos se cultivan y las usinas brillan
Y el trigo hace su nido en un oleaje enorme
Cosechas y vendimias tienen tantos testigos
Nada es simple ni singular
El mar está en los ojos del cielo o de la noche
El bosque da a los árboles la seguridad
Los muros de las cases tienen una piel única
Y las rutas siempre se cruzan

Los hombres están hechos pare escucharse
Pare comprenderse para amarse
Tienen niños que serán padres de hombres
Tienen niños en cualquier parte
Que volverán a inventar al hombre
Y la naturaleza y su patria
La de todos los hombres
La de todos los tiempos.

Paul Eluard - (La muerte El amor La vida / 1961)





La vita

I campi sono arati le officine lampeggiano
E il grano fa il suo nido in una ondata enorme
La mietitura la vendemmia hanno testimoni innumerevoli
Nulla è semplice o singolare
Il mare è negli occhi del cielo e della notte
La foresta dà agli alberi la sicurezza
E i muri delle case hanno una pelle comune
E le strade si incrociano sempre.

Gli uomini son fatti per intendersi
Per capirsi per amarsi
Hanno dei figli che diventeranno padri di uomini
Hanno dei figli privi di case e di tetto
Che reinventeranno gli uomini
E la natura e la loro patria
Quella di tutti gli uomini
Quella di ogni tempo.

Paul Eluard - (La morte, l’amore, la vita / 1961)

Traduzione di Vincenzo Accame

(da “Paul Éluard, Ultime poesie d’amore”, Passigli Poesia, 1996)





Hayat

Tarlalar sürülmüş fabrikalar ışık saçıyor
Ve koca bir çalkantı içinde kuruyor yuvasını buğday
Hasatın ve bağ bozumunun sayısız tanıkları var
Hiçbir şey basit değil ne de eşsiz
Deniz gökyüzünün gözlerinde ya da gecenin
Güven veriyor ağaçlara orman
Ve evlerin duvarlarının ortak bir derisi var
Ve yollar kesişiyor her zaman

İnsanlar anlaşmak için yaratılmışlardır
Birbirlerini anlamak için sevmek için birbirlerini
Çocukları var insanların babaları olacaklar
Çocukları var odsuz ocaksız
Ateşi yeniden yaratacaklar
Yeniden yaratacaklar insanları
Ve doğayı ve vatanlarını
Bütün insanların vatanını
Bütün zamanların vatanını.

Paul Eluard - (Ölüm Aşk Hayat / 1961)

Çeviri: Eray Canberk


Wheatfield, Arles, June 1888, by Vincent van Gogh (1853 - 1890)