Henry Miller - (Tropic of Cancer / 1934)
"Mona heyecan krizlerinden birine girdiğinde "Sen harikulade bir insansın." derdi bana ve her ne kadar Mona beni burada ölüme terk edip ayağımın altına feryat eden büyük bir boşluk çukuru yerleştirdiyse de, ruhumun derinliğinde yatan sözcükler ileri atılıp altımdaki gölgeleri aydınlatıyor. Kalabalıkta kaybolmuş biriyim, vızıltılı ışıklardan midesi bulanan, çevresindeki her şeyin maskaralığa indirgendiğini gören bir sıfır. Sülfürle tutuşmuş kadınlar ve erkekler geçti yanımdan, cehennemin çenesini açan kalsiyum üniformalı hamallar ve şöhret koltuk değnekleriyle; gökdelenlerin altında küçülmüş, makinenin sivri demirli ağzı tarafından çiğnenip fırlatılmış. Uzun binaların arasından nehrin serinliğine doğru yürüdüm ve ışığın roket gibi fırladığını gördüm iskeletlerin kaburga kemiklerinin arasından. Gerçekten harikulade biriysem dediği gibi, üzerimdeki bu salya sümük aptallık da neyin nesi? Bedeni ve ruhu olan bir insanım ben de, çelik kasayla korunmayan bir yüreğim var. Coşkulu anlarım oldu, yakıcı kıvılcımlarla şarkılar söyledim. Ekvatora dair şarkılar, kırmızı tüylü bacaklarına ve solup kaybolan adalarına dair. Kimse duymadı ama. Pasifik'in bir yanından sıkılan mermi uzaya düşer; çünkü dünya yuvarlaktır ve serçeler başaşağı uçarlar. Bana masanın karşı tarafından kedere dönüşmüş gözlerle baktığını gördüm; içine doğru yayılan hüzün bel kemiğine dayamıştı burnunu; merhamet çalkanışı sıvıya dönüştürmüştü iliğini. Ölü Deniz'de yüzen bir ceset kadar hafifti. Parmakları acıdan kanıyor, kan salyaya dönüşüyordu. Islak şafakla birlikte çanlar çalmaya başladı, sinirlerimin telleri üzerinde aralıksız tınlayan çan sesleri; dilleri yüreğimde gümbür gümbür atıp demirden bir muziplikle tangırdadılar. Tuhaf böyle çalması çanların; ama daha da tuhaf olan patlamak üzere olan beden; sevda sözcükleri şilteyi kemiren, geceye dönüşmüş şu kadın. Yürüyordum ekvator boyunca, yeşil çeneli sırtlanın iğrenç kahkahasını duydum, ipek kuyruklu çakalı ve benekli leoparı gördüm; Cennet Bahçesi'nde unutulmuşlardı hepsi. Sonra Mona'nın hüznü zırhlı bir geminin baş tarafı gibi genişledi, batışının ağırlığı taştı kulaklarımdan. Çamur suyu, seken safirler çalkalanıyor parlak neonların arasında; tayf eklenmiş ve borda tirizi batmakta. Aslan pençesi kadar yumuşak duydum top kundağının dönüşünü, kusmuklarının ağızlarından döküldüğünü duydum; gökkubbe çöktü, yıldızlar karardı. Kara okyanus kanıyor, derin düşüncelere dalmış yıldızlar henüz yutulmuş et parçaları soluyorlar başlarının üzerinde kuşlar dönerken; harç, havan tokmağı ve adaletin sargılanmış gözleriyle birlikte, terazi düşüyor sanrılanmış gökyüzünden. İlintili olan her şey sanal ayaklarla ölü bir yörüngenin enlemleri üzerinde yürüyor; boş oyuklardan görülen her şey çiçeklenen çim gibi patlıyor. Sonsuzluğun simgesi hiçlikten türer; durmaksızın yükselen sarmalların altında boş delik iner yavaşça aşağı. Toprak ve su rakamları ekler, kanla yazılmış çelikten ve granitten sert bir şiir. Sonsuz geceler boyunca bilinmeyen bir evrene doğru döner dünya..."
Henry Miller - (Yengeç Dönencesi / 1934)
Électricité, 1931, by Man Ray |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder