Each moment of our dates, not many,
We celebrated as an Epiphany.
Alone in the whole world.
More daring and lighter than a bird
Down the stairs, like a dizzy apparition,
You came to take me on your road,
Through rain-soaked lilacs,
To your own possession,
To the looking glass world.
As night descended
I was blessed with grace,
The altar gate opened up,
And in the darkness shining
And slowly reclining
Was your body naked.
On waking up I said:
God bless you!
Although I knew how daring and undue
My blessing was: You were fast asleep,
Your closed eyelids with the universal blue
The lilac on the table so strained to sweep.
Touched by the blue, your lids
Were quite serene, your hand was warm.
And rivers pulsed in crystal slits,
Mountains smoked, and oceans swarmed.
You held a sphere in your palm,
Of crystal; on your throne you were sleeping calm.
And, oh my God! -
Belonging only to me,
You woke and at once transformed
The language humans speak and think.
Speech rushed up sonorously formed,
With the word “you” so much reformed
As to evolve a new sense meaning king.
And suddenly all changed, like in a trance,
Even trivial things, so often used and tried,
When standing ‘tween us, guarding us,
Was water, solid, stratified.
It carried us I don’t know where.
Retreating before us, like some mirage,
Were cities, miraculously fair.
Under our feet the mint grass spread,
The birds were following our tread,
The fishes came to a river bend,
And to our eyes the sky was open.
Behind us our fate was groping,
Like an insane man with a razor in his hand.
(1962)
Arseny Tarkovsky
Translated from the Russian by Tatiana Kameneva
PRIMERAS CITAS
El breve instante en que estamos juntos
lo celebramos como una epifanía,
solos en la tierra. Y tú, más intrépida
y más ligera que un ala de pájaro,
volabas los peldaños como un vértigo desde lo alto,
arrastrándome a través de las lilas a tu imperio,
allá lejos, más allá del espejo.
Cuando llego la noche y se me otorgó la gracia
se abrió por fin la puerta del altar
donde, resplandeciente en la sombra,
tu desnudez se inclinaba lentamente.
Y al despertar dije: “Bendita seas por siempre”
y comprendí la audacia de mi bendición, pues dormías
y las lilas sobre la mesa buscaban
Rozarte para teñir tus párpados
con un dedo de azul, color del universo.
Sombreado de azul estaba quieto tu párpado,
tu frente serena, tu mano tibia.
En el cristal palpitaban los ríos,
brillaban los mares, se ocultaban las cimas
y en tu palma, sobre un trono,
sostenías esa esfera de cristal,
¡oh, justo cielo! ¡Y me pertenecías!
Despertaste… Un instante después
transfigurabas el vocabulario de todos los días.
Vibrantes las palabras desbordaban
plenas de vida, y la palabra tú
nos reveló un sentido de luz.
Hasta los simples objetos familiares
––palagana, jarra— todo se transfiguró
cuando entre nosotros, erguida como un dique,
acechaba el agua dura y estratificada.
Nos dejábamos llevar sin saber adónde.
frente a nosotros, cual espejismos
milagrosamente edificados, las ciudades se apartaban.
A nuestros pies se tendía la mejorana,
el pájaro seguía nuestras lejanas caminatas
y los peces remontaban la corriente,
se abrían para nosotros los celestes espacios…
Cuando el destino, con una navaja en la mano,
Seguía nuestras huellas como un demente.
(1962)
Arseni Tarkovski
Traducción de Javier Sicilia y Georges Voet
PRIMI INCONTRI
Ogni istante dei nostri incontri
lo festeggiavamo come un’epifania,
soli a questo mondo. Tu eri
più ardita e lieve di un’ala di uccello,
scendevi come una vertigine
saltando gli scalini, e mi conducevi
oltre l’umido lillà nei tuoi possedimenti
al di là dello specchio.
Quando giunse la notte mi fu fatta
la grazia, le porte dell’iconostasi
furono aperte, e nell’oscurità in cui luceva
e lenta si chinava la nudità
nel destarmi: "Tu sia benedetta",
dissi, conscio di quanto irriverente fosse
la mia benedizione: tu dormivi,
e il lillà si tendeva dal tavolo
a sfiorarti con l’azzurro della galassia le palpebre,
e sfiorate dall’azzurro le palpebre
stavano quiete, e la mano era calda.
Nel cristallo pulsavano i fiumi,
fumigavano i monti, rilucevano i mari,
mentre assopita sul trono
tenevi in mano la sfera di cristallo,
e "Dio mio!" tu eri mia.
Ti destasti e cangiasti
il vocabolario quotidiano degli umani,
e i discorsi s’empirono veramente
di senso, e la parola tua svelò
il proprio nuovo significato: zar.
Alla luce tutto si trasfigurò, perfino
gli oggetti più semplici - il catino, la brocca - quando,
come a guardia, stava tra noi
l’acqua ghiacciata, a strati.
Fummo condotti chissà dove.
Si aprivano al nostro sguardo, come miraggi,
città sorte per incantesimo,
la menta si stendeva da sé sotto i piedi,
e gli uccelli c’erano compagni di strada,
e i pesci risalivano il fiume,
e il cielo si schiudeva al nostro sguardo"
Quando il destino ci seguiva passo a passo,
come un pazzo con il rasoio in mano.
(1962)
Arsenij Tarkovskij
İLK BULUŞMALAR
Birlikte olduğumuz her an
bir şölendi, newroz şenlikleri gibi,
koca dünyada bitek ikimize. Sen
pervasız ve hafiftin kuş kanadından bile,
bir rüzgar gibi inerdin merdivenlerden
ikişer ikişer aşıp basamakları, bir çırpıda
nemli leylakların arasından kendi
topraklarına alırdın beni, aynanın öte yanına.
Gece olunca haz bahşedilirdi bize
açılırdı kutsal kapıları tapınağın
karanlıkta ışıldar, ağır ağır
aramıza uzanırdı çıplaklığımız.
Uyanınca varlığına şükrederdim, yine de bilirdim
minnettarlığımın karşılıksız kalacağını. Sen
uyurdun ve o göksel mavilikleriyle
okşayabilmek için kirpiklerini, masadan üzerine eğilirdi leylaklar,
o mavilikle okşanan kirpiklerin
dingin olurlardı ve ellerin hep sıcaktılar.
Nehirler çağıldardı elindeki kadehin içinde,
dağların başı dumanlanırdı,
yakamoza boğulurdu denizler,
sonra sen elinde o camdan atmosfer,
tahtında uyuyakalırdın
ve Aman Allahım!, sen yanımdaydın.
Uyanırdın ve biçim alırdın,
insanların her gün söylediği sözcüklerin,
ağızlardan taşan şen şakrak
sözlerin biçimini alırdın; ve sen kelimesi
yeni anlamına bürünürdü: artık “çar”ımdın.
Seninle tüm alem başka bir şeye dönüşürdü,
sıradan şeyler bile biçim alırdı bir anda,
her şey; testimiz, kadehler -nöbetçi
gibi dururken aramızda ve bir biçim alırdı
o durgun sıvı, katman katman lakin çetince.
Sürüklenirdik, nereye olduğunu bile bilmeden,
ve seraplar misali;
masalsı şehirler açılırdı önümüze
ayaklarımızın altına serilirdi kuzu kulakları,
kuşlar aynı rotayı izlerdi bizimle
akıntıya karşı yüzerdi balıklar nehirde
ve gökyüzü gözlerimizin önüne sererdi her şeyini.
Bunlar olurken, kader hiç bırakmazdı peşimizi,
elinde usturasını bileyen o manyak hep izlerdi bizi.
(1962)
Arseni Tarkovski
Çeviri: Bülent Kale
İLK BULUŞMALAR
Buluşmalarımızın her anını, tanrıyı görmüşcesine kutlardık.
Yeryüzünde yalnızca biz vardık.
Bir kuştan daha cesur ve hafiftin.
Bir sersem hayalet gibi,
Merdivenleri uçarak yağmurlarla ıslanmış leylakların arasından,
Aynanın ötesindeki ülkene götürürdün beni.
Gece çöktüğünde bana mutluluk verirdi.
Mihrabın kapıları açılırdı,
Işıldardı yavaşça yere uzanan çıplak bedenin.
Ben uyanır, "tanrı seni kutsasın" derdim.
Oysa bilirdim bunun ne kadar cüretkâr ve manasız olduğunu,
Hızlıca uykuya daldığın için.
Masadaki leylak evrensel maviliğiyle uzanırdı,
Gözkapaklarına sürünmek için.
Mavi gözkapakların huzur doluydu,
Ellerinse sıcak.
Kristal kürede çağlayan ırmaklar görürdüm,
Dumanla taçlanmış tepeler ve ışıldayan denizler.
Küreyi tutardın ellerinde ve uyurdun tahtında, huzur içinde.
Ulu tanrım!
Yalnızca benimdin.
Uyanır, değiştirirdin sıradan ve fani sözlerimizi.
Gırtlağım yeni bir güçle dolardı.
"Sen" sözcüğüne yeni bir anlam verirdin,
"Hükümdar" anlamına gelirdi artık.
Her şey değişirdi, leğen, sürahi gibi sıradan şeyler bile.
Aramıza uzanırken durmadan akan su,
Sürüklenir giderdik karşımızda serap gibi duran mucize şehirlere.
Yolumuz nanelerle döşeli olur, kuşlar eşlik ederdi bize.
Balıklar akıntıya karşı yüzerdi, gökyüzü açılırken önümüzde.
Kaderimiz takip ederdi bizi,
Usturalı bir deli gibi.
(1962)
Arseni Tarkovski
The Mirror aka "Zerkalo" (1975) - A scene from the movie. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder