That they are afraid of.
(Would it have been different at Fort Dix, beginning
to feel the full volume of tears in you, the measure
of all you have in you to shed, all you have held
back from false pride, false indifference, false
courage
beginning to weep as you weep peeling onions, but
endlessly, for the rest of time, tears of chemistry
tears of catalyst, tears of rage, tears for yourself,
tears for the tortured men in the stockade and for
their torturers
tears of fear, of the child stepping into the adult
field of force, the woman stepping into the male field
of violence, tears of relief, that your body was here,
you had done it, every last refusal was over)
Here in this house my tears are running wild
in this Vermont of india-madras-colored leaves, of cesspool-
stricken brooks, of violence licking at old people and
children
and I am afraid
of the language in my head
I am alone, alone with language
and without meaning
coming back to something written years ago:
our words misunderstand us
wanting a word that will shed itself like a tear
onto the page
leaving its stain
Trying every key in the bunch to get the door even ajar
not knowing whether it’s locked or simply jammed from long disuse
trying the keys over and over then throwing the bunch away
staring around for an axe
wondering if the world can be changed like this
if a life can be changed like this
It wasn’t completeness I wanted
(the old ideas of a revolution that could be foretold, and once
arrived at would give us ourselves and each other)
I stopped listening long ago to their descriptions
of the good society
The will to change begins in the body not in the mind
My politics is in my body, accruing and expanding with ever
act of resistance and each of my failures
Locked in the closet at 4 years old I beat the wall with my body
the act is in me still
No, not completeness:
but I needed a way of saying
(this is what they are afraid of)
that could deal with these fragments
I needed to touch you
with a hand, a body
but also with words
I need a language to hear myself with
to see myself in
a language like pigment released on the board
blood-black, sexual green, reds
veined with contradictions
bursting under pressure from the tube
staining the old grain of the wood,
like sperm or tears
but this is not what I mean
these images are not what I mean
(I am afraid.)
I mean that I want you to answer me
when I speak badly
that I love you, that we are in danger
that she wants to have your child, that I want us to have mercy
on each other
that I want to take her hand
that I see you changing
that it was change I loved in you
when I thought I loved completeness
that things I have said which in a few years will be forgotten
matter more to me than this or any poem
and I want you to listen
when I speak badly
not in poems but in tears
not my best but my worst
that these repetitions are beating their way
toward a place where we can no longer be together
where my body no longer will demonstrate outside your stockade
and wheeling through its blind tears will make for the open air
of another kind of action
(I am afraid.)
It’s not the worst way to live.
Adrienne Rich - (The Will to Change)
İşte böyle bir duygudur korktuğun bir şeyi yapmak.
Korktukları bir şeyi yapmak.
(Fort Dix’te yaşanandan daha mı farklı olurdu, gözyaşlarının
tam hacmini hissetmeye başlayarak, dökebileceğin
tüm gözyaşlarının ölçüsünü, yalancı gururdan,
yalancı umursamazlıktan, yalancı cesaretten içinde
tuttuğun
soğan doğrarmış gibi ağlamaya başlayarak, ama
hiç durmaksızın, sonsuza dek, kimya gözyaşları,
katalizör gözyaşları, hırs gözyaşları, kendin için döktüğün gözyaşları,
askeri cezaevinde işkence gören askerler ve işkencecileri için
gözyaşları
korku gözyaşları, yetişkinlerin güç alanına
adımını atan çocuğun, erkeğin şiddet alanına adımını atan
kadının, rahatlama gözyaşları, bedeninin burada olduğu
bunu yaptığın, kalan son inkarlarının bittiği)
Bu evde gözyaşlarım sel gibi akıyor
hindistan-madras-rengindeki yaprakların,
lağımın kirlettiği derelerin ve yaşlı ile çocukları yalayan
şiddetin Vermont’unda
ve korkuyorum
kafamdaki dilden
Yalnızım, yanımda bir dil
ama bir anlamdan yoksun
bir kelimenin
sayfaya
bir gözyaşı gibi damlayıp izini bırakmasını isterken
yıllar önce yazdıklarımı hatırlıyorum:
kelimelerimiz bizi yanlış anlıyor
Kapının azıcık bile aralanması için tüm anahtarları denerken
kilitli mi yoksa kullanılmadığından dolayı sıkıştığını mı bilmeden
tüm anahtarları tekrar tekrar denedikten sonra hepsini bir kenara fırlatıp
bir balta için etrafa bakınırken
dünyanın böyle mi değişebileceğini
bir hayatın böyle mi değişebileceğini merak ediyordum
Bütünlük değildi istediğim
(devrimin öngörülebileceği ve oraya gelindiğinde
bize kendimizi ve birbirimizi verebileceği gibi eski fikirler)
iyi bir toplum
tasvirlerini dinlemeyi uzun süredir bırakmıştım
Değişim iradesi zihinde değil bedende başlar
Politikalarım bedenimdedir, her direniş eylemim ve başarısızlığımla
artar ve genişler
4 yaşındayken dolapta kilitliyken duvara vücudumla vurdum
bu eylem hala bende
Hayır, bütünlük değil:
ama parçacıklarla baş edebilecek
bir tabire ihtiyacım vardı
(korktukları da budur.)
sana dokunmaya ihtiyacım vardı
elimle, vücudumla
ama aynı zamanda kelimelerle
kendimi onunla duyabileceğim
içinde kendimi görebileceğim bir dile ihtiyacım vardı
ahşap üzerine sürülen pigmentler gibi bir dil
kan siyahı, cinsel yeşil
çelişkilerle damarlı kırmızılar
tüpün basıncıyla fışkırıp
ahşabın eskimiş yüzeyini lekeleyen
sperm veya gözyaşı gibi
ama söylemek istediğim bu değil
bu görüntüler değil anlatmak istediğim
(korkuyorum.)
Demek istiyorum ki, bana cevap ver
kötü konuştuğumda
seni seviyorum, tehlike altındayız
senin çocuğuna sahip olmak istiyor, merhamet göstermemizi istiyorum
birbirimize
o kadının elini tutmak istiyorum
değiştiğini görüyorum
bütünlüğü sevdiğimi düşünürken
sende sevdiğim şey oysa değişimdi
birkaç yıl sonra unutulacak olan söylediklerim
benim için bu ya da herhangi bir şiirden daha önemli
ve dinlemeni istiyorum
kötü konuştuğumda
şiirle değil, gözyaşıyla
en iyi halim değil, en kötü halimle
ve bu tekrarlar bizi
asla birlikte olmayacağımız bir yere doğru sürüklüyor
bedenimin şarampolünde asla görünmeyeceği
kör gözyaşları arasında, başka bir eylemin
açıklığına götürüyor
(korkuyorum.)
Yaşamanın en kötü yolu değil.
Adrienne Rich
Alıntı: https://bukowskininsucune.wordpress.com
Photo by Francesca Woodman |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder