13 Eylül 2013 Cuma

On the Road / Jack Kerouac

"And for just a moment I had reached the point of ecstasy that I always wanted to reach, which was the complete step across chronological time into timeless shadows, and wonderment in the bleakness of the mortal realm, and the sensation of death kicking at my heels to move on, with a phantom dogging its own heels, and myself hurrying to a plank where all the angels dove off and flew into the holy void of uncreated emptiness, the potent and inconceivable radiancies shining in bright Mind Essence, innumerable lotuslands falling open in the magic mothswarm of heaven. I could hear an indescribable seething roar which wasn't in my ear but everywhere and had nothing to do with sounds. I realized that I had died and been reborn numberless times but just didn't remember especially because the transitions from life to death and back to life are so ghostly easy, a magical action for naught, like falling asleep and waking up again a million times, the utter casualness and deep ignorance of it. I realized it was only because of the stability of the intrinsic Mind that these ripples of birth and death took place, like the action of the wind on a sheet of pure, serene, mirror-like water. I felt sweet, swinging bliss, like a big shot of heroin in the mainline vein; like a gulp of wine late in the afternoon and it makes you shudder; my feet tingled. I thought I was going to die the very next moment. But I didn’t die, and walked four miles and picked up ten long butts and took them back to Marylou’s hotel room and poured their tobacco in my old pipe and lit up. I was too young to know what had happened."

Jack Kerouac - (On the Road)





"Sadece bir an için hep ulaşmak istediğim o esrime noktasına ulaştım: Kronolojik zamandan zamansız gölgelere doğru bir adım, ölümlü alemin çıplaklığının yarattığı bir şaşkınlık, hareket etmem için topuklarıma vuran ölüm hissi, kendi kendini takip eden bir hortlaktı bu ve ben meleklerin, yaratılmamış boşluğun kutsal hiçliğine doğru kanatlandıkları tahtadan dayanağa doğru koşuyordum, aydınlık zihin özünde yanan güçlü ve tarifsiz ışıklara, cennetin büyülü pervane kurtçuğunda açan sayısız lotus çiçeğiyle dolu topraklara doğru. Tanımsız bir uğultu duyuyordum, sanki bir kargaşa vardı; ama kulaklarımda değildi, her yeri sarmıştı, sesle ilgisi olmayan bir şeydi. Kimbilir kaç kere ölmüş ve yeniden doğmuştum; ama hatırlamıyordum; çünkü hayattan ölüme ve ölümden hayata geçmek ürkütücü derecede kolaydı, hiçliğe doğru sihirli bir hareket, o kadar, milyonlarca defa uyuyup uyanmak gibi, mutlak bir kayıtsızlık ve derin bir bilinçsizlikle. Şunu fark ettim: sırf içkin zihin durağan olduğu için böyle dalgalanıyordu ölüm ve doğum, tıpkı rüzgarın sakin, berrak, ayna gibi bir su birikintisine vurması gibi. Tatlı ve canlı bir mutluluk hissediyordum, damardan yüksek dozda eroin basmış gibiydim veya akşamüstü bir yudum şarap içmiştim sanki ve içim ürperiyordu; ayaklarım karıncalanıyordu. O an öleceğimi sandım. Ama ölmedim, tam yedi kilometre yürüyüp izmarit toplamaya devam ettim, bulduğum on uzun izmaritle Marylou'nun oteldeki odasına döndüm ve tütünleri eskimiş pipomun içine boşaltıp yaktım. Olan biteni anlayamayacak kadar gençtim."

Jack Kerouac - (Yolda)

Çevirmenler: Güzin Özkan - Ferruh Armutçuoğlu (Kıyı Yayınları)


U.S. 285, New Mexico, 1955, by Robert Frank

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder