13 Aralık 2019 Cuma

Beware of Pity / Stefan Zweig

"The very moment, it is true, that I was seized by this strange inhibition, I realized that to mortify oneself in this way was stupid and useless. I realized that there was no point in denying oneself a pleasure because it was denied another, in refusing to allow oneself to be happy because someone else was unhappy. I realized that all the time one was laughing and cracking silly jokes, somewhere in the world someone was lying at the point of death; that misery was lurking, people starving, behind a thousand windows; that there were such things as hospitals, quarries and coal-mines; that in factories, in offices, in prisons countless thousands toiled and moiled at every hour of the day, and that it would not relieve the distress of a single human being if yet another were to torment himself needlessly. Were one to attempt, I was quite certain, to visualize the misery that existed at any one time all over the world, there would be an end of one’s sleep and the smiles would die on one’s lips.

(...)

It is not the healthy, the confident, the proud, the joyous, the happy, that one must love - they have no need of one's love! Arrogant and indifferent, they accept love only as homage that is theirs to command, as their due. The devotion of another is to them a mere embellishment, an ornament for the hair, a bracelet on the arm, not the whole meaning and bliss of their lives. Only those with whom life has dealt hardly, the wretched, the slighted, the uncertain, the unlovely, the humiliated, could really be helped by love. He who devotes his life to them atones to them for what life has taken from them. They alone know how to love and be loved as one should love - gratefully and humbly."

Stefan Zweig ~ (Beware of Pity)





"Es verdad que en el mismo momento en que me asalta este extraño impedimento sé también que tal penitencia es necia e inútil. Sé que es absurdo renunciar a un placer porque se le niega a otra persona, prohibirse una alegría porque alguien es infeliz. Sé que a cada instante, mientras reímos y bromeamos tontamente, en alguna parte alguien agoniza y muere entre estertores en la cama, que detrás de mil ventanas acechan la miseria y el hambre, que hay hospitales, canteras y minas de carbón, que en fábricas, oficinas y prisiones innumerables personas están sometidas en todo momento a un trabajo de esclavos y que en nada les alivia las penas el que otro se mortifique sin sentido. Tengo muy claro que si alguien quisiera empezar a imaginarse las miserias que se dan simultáneamente en este mundo, se le truncaría el sueño y se le borraría la sonrisa de los labios.

(...)

Los sanos, los seguros, los orgullosos, los satisfechos, los alegres, no aman… ¡No lo necesitan! reciben el amor sólo como un homenaje que se les ofrece, como una obligación que se les debe, arrogantes e indiferentes. Aceptan la entrega de otros como un mero atributo, un adorno en el pelo, una pulsera en el brazo, y no como el sentido y la felicidad de su vida. Sólo a aquellos que el destino ha golpeado, los azorados, los postergados, los inseguros, los feos, los humillados, se les puede ayudar verdaderamente con el amor. Sólo ellos saben amar y ser amados como se debe amar: con gratitud y humildad."

Stefan Zweig ~ (La impaciencia del corazón)





"Aslında bu tuhaf sıkıntıyı hissettiğim anda bile bu türden bir kendi kendini cezalandırmanın anlamsız ve aptalca olduğunun bilincindeydim. Başkası yapamıyor diye bir zevkten vazgeçmenin, başka biri mutsuz olduğu için bir mutluluğu kendine yasaklamanın bir anlamı olmadığını biliyordum. Güldüğümüz, budalaca şakalaştığımız her saniyede birilerinin yatağında kıvranıp öldüğünü, binlerce pencerenin gerisinde yoksulluğun kol gezdiğini, insanların açlıktan öldüğünü, hastanelerin, taşocaklarının, kömür madenlerinin olduğunu, fabrikalarda, bürolarda, hapishanelerde sayısız insanın angarya olarak çalışmak zorunda kaldığını; başka birinin acı çektiğini hissetmenin o kişinin acısına bir faydası olmayacağını biliyordum. Yeryüzündeki acı ve felaketleri yalnızca düşünmenin bile, geceleri insanın uykusunun kaçması ve dudaklardaki gülümsemenin kaybolup gitmesi için yeterli olacağının bilincindeydim.

(...)

Yaşamda sevgiye gerek duyanlar, sağlıklılar, kendine güvenenler, gururlular, neşeliler, yaşamın zevkini çıkaranlar değildi. Onların buna ihtiyacı yoktu. Onlar sevgiyi yalnızca kendilerine sunulması gerekli bir şey olarak niteliyor, kayıtsız, kendini beğenmiş bir tavır takınıyorlardı. Sevgi onlar için yalnızca bir olgu, saçtaki bir toka, koldaki bir bilezik gibi başkaları tarafından sunulan bir armağandı; asla yaşamın anlamı ve ulaşılabilecek en yüce mutluluk değil! Kaderin sillesini yemişlere, sakatlara, engellilere, toplumun dışladıklarına, aşağıladıklarına, çirkinlere, yokluk çekenlere, umudu kırılmışlara gerçekten de sevgiyle ulaşılıp yardımcı olunabilirdi. Onlara yaşamını adayan, yaşamın onlardan esirgediğini onlara bağışlamış oluyordu. Yalnızca onlar olması gerektiği gibi sevmeyi ve sevilmeyi biliyorlardı: alçakgönüllülükle ve minnettarlıkla!"

Stefan Zweig ~ (Sabırsız Yürek)

Almanca aslından çeviren Çiğdem Öztekin / Can Yayınları


Jobless in Dundee. 1959, by Michael Peto

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder