2 Şubat 2018 Cuma

Algunos aspectos del cuento / Julio Cortázar

Para entender el carácter peculiar del cuento se le suele comparara con la novela, género mucho más popular y sobre le cual abundan las preceptivas. Se señala, por ejemplo, que la novela se desarrolla en el papel, y por lo tanto en el tiempo de la lectura, sin otro límite que el agotamiento de la materia novelada; por su parte, el cuento parte de la noción de límite, y en primer término de límite físico, al punto que en Francia, cuando un cuento excede las veinte páginas, toma ya el nombre de nouvelle, género a caballo entre el cuento y la novela propiamente dicha. En ese sentido, al novela y el cuento se dejan comparar analógicamente con el cine y la fotografía, en la medida en que una película es en principio un “orden abierto”, novelesco, mientras que una fotografía lograda presupone una ceñida limitación previa, impuesta en parte por el reducido campo que abarca la cámara y por la forma en que el fotógrafo utiliza estéticamente esa limitación. No sé si ustedes han oído hablar de su arte a un fotógrafo profesional; a mí siempre me ha sorprendido el que se exprese tal como podría hacerlo un cuentista en muchos aspectos. Fotógrafos de la calidad de un Cartier-Bresson o de un Brasai definen su arte como una aparente paradoja: la de recortar un fragmento de la realidad, fijándolo determinados límites, pero de manera tal que ese recorte actúe como una explosión que abre de par en par una realidad mucho más amplia, como una visión dinámica que trasciende espiritualmente el campo abarcado por la cámara. Mientras en el cine, como en la novela, la captación de esa realidad más amplia y multiforme se logra mediante el desarrollo de elementos parciales, acumulativos, que no excluyen, por supuesto, una síntesis que dé el “clímax” de la obra, en una fotografía o en un cuento de gran calidad se procede inversamente, es decir que el fotógrafo o el cuentista se ven precisados a escoger y limitar una imagen o un acaecimiento que sean significativos, que no solamente valgan por sí mismos, sino que sean capaces de actuar en el espectador o en el lector como una especie de apertura, de fermento que proyecta la inteligencia y la sensibilidad hacia algo que va mucha más allá de la anécdota visual o literaria contenidas en la foto o en el cuento. Un escritor argentino, muy amigo del boxeo, me decía que en ese combate que se entabla entre un texto apasionante y su lector, la novela gana siempre por puntos, mientras que el cuento debe ganar por knock-out.

Julio Cortázar - (Algunos aspectos del cuento)

(Originalmente publicado en diez años de la revista “Casa de las Américas”, nº 60, julio 1970, La Habana)





Öykü, kendine has karakterini anlaşılır hale getirmek için, çoğunlukla çok daha popüler olan ve hakkında pek çok yerleşik tanım yapılan romanla karşılaştırılır. Mesela romanın kağıt üzerinde geliştiği, bu nedenle de romanda ele alınan malzemeden başka bir sınır tanımaksızın okuma zamanı içinde dilediğince geliştiğine vurgu yapılır; oysa öyküde, öykünün sınır çizgileridir hareket noktası, ilk olarak fiziksel bir kısıtlılıktır söz konusu olan, öyle ki Fransa’da bir öykü yirmi sayfayı geçerse artık adı novella olur; öyküyle adamakıllı tanımlanmış roman arasında bir türe dönüşür.

Bu anlamda, roman ve öykü örnekleme olarak sinema ve fotoğrafla karşılaştırılmaya uygundurlar, bir film öncelikle roman tarzında ‘açık bir sıralama’ iken, bir fotoğraf önceden tasarlanmış tutumlu bir sınırlamayı gerektirir; bu kısmen kameranın kapsadığı kısıtlı alan yüzünden böyledir, kısmen de fotoğrafçının bu kısıtlılığı estetik olarak kullanma biçiminden.

Bilmiyorum profesyonel bir fotoğrafçının kendi sanatından bahsedişine hiç tanık oldunuz mu; kendilerini pek çok açıdan bir öykücü gibi ifade etmeleri beni her zaman şaşırtmıştır. Cartier-Bresson ya da Brassai kalitesindeki fotoğrafçılar sanatlarını aleni bir paradoks olarak tanımlarlar: Gerçeğin içinden bir fragmanı kesmek, onu belli sınırlara hapsetmek ama bunu öyle bir şekilde yapmak ki, bu kesilen parça kanat kanat açılarak çok daha geniş bir gerçekliğe nüfuz eden bir patlamaya dönüşsün, kameranın kapsadığı alanı ruhsal olarak aşan dinamik bir bakış açısı olarak hareket etsin.

Sinemada da, tıpkı romandaki gibi, çok geniş ve çok biçimli bir gerçekliğin elde edilmesi, eseri doruk noktasına götüren bir sentezi dışlamadan süreç içinde bir araya getirilen dağınık bileşenlerin gelişimi aracılığıyla başarılırken, kaliteli bir fotoğrafta ya da öyküde tam tersi bir yol izlenir; yani fotoğrafçı ya da öykücü anlamlı bir olay ya da görünüm seçmek ve onunla yetinmek zorundadır, ancak bunlar sadece kendi içlerinde bir değeri olan görünümler değil, seyirci ya da okuyucuda zekayı ve duyarlılığı fotoğraf yahut öyküdeki yazınsal içeriğin ya da görsel anekdotun çok daha ötesine taşıyan bir tür zihinsel açılıma ya da mayalanmaya  neden olabilecek nitelikte olaylar ve görünümler olmalıdır.

Boksu çok seven Arjantinli bir yazar, bir keresinde bana şöyle demişti: Etkileyici bir metin ve okur arasında yaşanan bu mücadeleyi roman hep sayıyla kazanır, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerekir.

Julio Cortázar

Çeviri: Bülent Kale

Not: Julio Cortazar’ın 1970 yılında Casa de las Americas dergisinin 10. yıl sayısı için kaleme aldığı “Algunos aspectos del cuento” isimli yazısından bir bölüm.


Julio Cortázar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder