El tema de aquel cuento es la ocupación gradual de una casa por una invisible presencia. En ulteriores piezas Julio Cortázar lo retomaría de un modo más indirecto y por ende más eficaz.
Cuando Dante Gabriel Rossetti leyó la novela Cumbres borrascosas le escribió a un amigo: "La acción transcurre en el infierno, pero los lugares, no sé por qué, tienen nombres ingleses". Algo análogo pasa con la obra de Cortázar. Los personajes de la fábula son deliberadamente triviales. Los rige una rutina de casuales amores y de casuales discordias. Se mueven entre cosas triviales: marcas de cigarrillo, vidrieras, mostradores, whisky, farmacias, aeropuertos y andenes. Se resignan a los periódicos y a la radio. La topografía corresponde a Buenos Aires o a París y podemos creer al principio que se trata de meras crónicas. Poco a poco sentimos que no es así. Muy sutilmente el narrador nos ha atraído a su terrible mundo, en que la dicha es imposible. Es un mundo poroso, en el que se entretejen los seres; la conciencia de un hombre puede entrar en la de un animal o la de un animal en un hombre. También se juega con la materia de la que estamos hechos, el tiempo. En algunos relatos fluyen y se confunden dos series temporales.
El estilo no parece cuidado, pero cada palabra ha sido elegida. Nadie puede contar el argumento de un texto de Cortázar; cada texto consta de determinadas palabras en un determinado orden. Si tratamos de resumirlo verificamos que algo precioso se ha perdido.
Jorge Luis Borges - (Julio Cortázar Cuentos)
1940’larda bir edebiyat dergisi için editörlük yapıyordum, aşağı yukarı gizlice yaptığım bir işti. Bir öğleden sonra, sıradan bir ikindi vakti, şimdi simasını pek hatırlayamadığım bir genç, bana bir öyküsünün elyazmasını getirdi. On gün sonra geri gelmesini, o zaman fikrimi açıklayacağımı söyledim. Bir hafta sonra geri geldi. Ona öyküsünü beğendiğimi ve hemen yayımlanması için dergiye aldığımı söyledim. Kısa süre sonra Julio Cortázar “Ele Geçirilen Ev” adlı öyküsünü Norah Borges’in iki illüstrasyonuyla dergide basılmış halde okudu. Yıllar sonra bir gece Paris’te, bana bunun ilk yayımlanan yazısı olduğunu söyledi.
Bu öykünün konusu görünmez bir mevcudiyetin zamanla evi işgal etmesidir. Daha sonra yazdıklarında Cortázar benzer bir temayı daha dolaylı ve etkili biçimde yeniden ele alır.
Dante Gabriel Rossetti Uğultulu Tepeler’i okuduktan sonra bir arkadaşına şöyle yazar: “Olay cehennemde geçiyor, ama nedendir bilmem, yer isimleri İngilizce.” Cortázar’ın eserlerinde de benzer bir şeyle karşılaşırız. Öykülerindeki kişiler kasıtlı olarak tırı vırı kişilerdir. Bu duruma öykülerindeki havai aşk ilişkilerinde ve yüzeysel tartışmalarda da rastlarız. Tırı vırı şeyler arasında gidip geliriz: sigara markaları, vitraylar, tezgâhlar, viskiler, eczaneler, havaalanları, limanlar. İnsanlar kendilerini gazetelere ve radyolara verir. Mekân topografik olarak Buenos Aires’e ya da Paris’e benzer. İlk başta bunun gündelik bir olayın anlatımı olduğunu sanırız. Sonra zamanla böyle olmadığını hissederiz. Anlatıcı farkına vardırmadan mutluluğun imkânsız olduğu korkunç bir dünyanın içine çeker bizi. Varlıkların iç içe geçtiği geçirgen bir dünyadır bu; bir insanın bilinci bir hayvanınkine girebilir, keza bir hayvanınki de bir insanınkine. Aynı zamanda insanın özünü oluşturan zamanla ilgili oyunlar da vardır. Bazı öykülerde iki zaman dizisi birbiri içinde akar.
Kimse bir Cortázar metninin olay örgüsünü anlatamaz; onun her metni belirli sözcüklerin belirli bir düzende bir araya gelmesinden oluşur. Bunları özetlemeye kalkıştığımızda, nadide bir şeyin kaybolduğunu fark ederiz.
Jorge Luis Borges - (Cortázar'ın Öykülerine Önsöz)
İspanyolcadan çeviren: Işık Canıpek
Julio Cortázar |
Me gusto mucho tu blog, sos un hallazgo te felicito ! Cariños
YanıtlaSilAlegra que te guste. Saludos.
Sil