En el punto de vista de mi amigo sospecho una vez más esa seriedad que pretende situar la poesía en un pedestal privilegiado, y por culpa de la cual la mayoría de los lectores contemporáneos se alejan más y más de la poesía en verso, sin rechazar en cambio la que les llega en novelas y cuentos y canciones y películas y teatro, cosa que permite insinuar, a) que la poesía no ha perdido nada de su vigencia profunda pero que b) la aristocracia formal de la poesía en verso (y sobre todo la manera con que poetas y editores la embalan y presentan) provoca resistencia y rechazo por parte de muchos lectores tan sensibles a la poesía como cualquier otro.
Julio Cortázar - (de Salvo el Crepúsculo)
A friend tells me: ‘Any plan to alternate poems with prose is suicide, because poems demand an attitude, a concentration, even an alienation completely different from the mental attunement required for prose, so your readers will have to be switching voltage every other page and that’s how you burn out lightbulbs.’
Could be, but I carry on stubbornly convinced that poetry and prose reciprocally empower each other and that alternating readings won’t do any harm. In my friend’s point of view I detect once again that seriousness that tries to place poetry on a privileged pedestal, which is why most contemporary readers can’t get far enough away from poetry in verse, without on the other hand rejecting what reaches them in novels and stories and songs and movies and plays, a fact which suggest a) that poetry has lost none of its deep power but that b) the formal aristocracy of poetry in verse (and above all the way poets and publishers package and present it) provokes resistance and even rejection on the part of many readers otherwise as sensitive as anyone else to poetry.
(Julio Cortázar, from Save Twilight: Selected Poems, trans. Stephen Kessler, p. 25.)
Julio Cortázar: Şiir Üzerine
Bir dostum ‘şiirle düzyazıyı harmanlayarak sunmaya dair her türlü plan intihar demektir’ diyor bana ‘çünkü şiirler bir eylem talep ederler, bir yoğunluk, hatta düzyazı karşısındaki zihinsel ilişkiden tümüyle farklı bir yabancılaşma talep ederler; bu yüzden, eğer bunu denersen, okurun her sayfada voltaj değiştirmek zorunda kalacak ve sonunda kabloları yanacaktır.’
Olabilir, ama ben tüm inatçılığımla şiir ve düzyazının birbirlerini karşılıklı olarak güçlendirdiğine ve ne birbirlerinden bir şey eksilttiklerine ne de birbirlerine bir şey eklediklerine inanmayı sürdürüyorum. Arkadaşımın bakış açısını dinleyince, şiiri altında kaideyle ayrıcalıklı bir yere koymayı amaçlayan o ciddiyetten bir kez daha şüpheye düştüm:
O ciddiyet yüzünden günümüz okurlarının çoğu dizelerle yazılan şiirden her gün biraz daha uzaklaşıyorlar ama farklı olarak kendilerine romanlar, öyküler, şarkılar, filmler ve tiyatro oyunlarıyla ulaşan şiiri reddetmiyorlar, bu beni şu düşünceye sevk ediyor: a) şiir o derin geçerliliğinden hiç bir şey kaybetmedi ama b) dizelerle yazılan şiirin biçimsel aristokrasisi (özellikle şairlerin ve editörlerin onu ambalajlama ve sunma biçimi) şiire herkes kadar duyarlı pek çok okuru böylesi bir şiire karşı koymaya, hatta onu reddetmeye itiyor.
Julio Cortázar
Çeviri: Bülent Kale
Not: Cortázar’ın 1984 yılında, ölümünden üç ay sonra yayımlanan ‘Salvo el crepúsculo’ adlı kitabından. ‘Alacakaranlık Hariç’ manasına gelen bu ismi Cortázar büyük Japon şair Matsuo Basho’nun şu haikusundan devşirmiş: ‘Kimse geçmiyor / artık bu patikadan / alacakaranlık hariç’
Julio Cortázar |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder