15 Ekim 2017 Pazar

Fazıl Hüsnü Dağlarca / Beacon

BEACON

Jutting far into the high seas, the promontory,
Cherished as the lazulite and silver light, smoulders.
A terrestrial love starts in the dark
While the beacon shines
Despite destiny on the boulders.

Clouds fuse in crepuscule dimensions.
From distant harbours fogs descend,
And sadness stirs in the darkness of fate.
Blazing and blinking, the beacon inquires:
Where in life do you stand, where in love do you stand?

If the heart cringes in the starlight,
Memories might recede and recoil.
Time may tread on without the soul's cargo
As the beacon has stood for ages
With patience on this same soil.

It witnessed sea battles and ancient pirates,
Caught the wind asleep and the waves in flight,
As blue and black as a single eye,
And vacant as the vast seas.
Ill-fated fishermen struggled in its sight.

In your hair a cool air smells of salt and death.
On your face a cyclone's flavours linger.
You stand weary and forlorn.
Suddenly flickering, quivering with joy,
Something, perhaps life, is now longer.

Dolourous as widows' indomitable desires,
Upon its prowess the gargantuan night lies.
Insane, taciturn and awake,
It craves from disaster the charity of end-all.
It is wise.

Our drunken vessels roll and sway.
The sleep of buried hurricanes is stirred.
Rocks stretch far like pelagic graves.
From the sea to heaven
The sailor's curse is heard.

Time vanishes and life abandons time.
From the galaxies descend no bulletins.
Heavy and tired with an ill omen,
When all men are thought to have ceased,
The beacon grins.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Translated by Talât Sait Halman

Fazıl Hüsnü Dağlarca (26 August 1914, Istanbul – 15 October 2008, Istanbul) was one of the most prolific Turkish poets of the Turkish Republic with more than 60 collections of his poems published as of 2007. He was a laureate of the Struga Poetry Evenings Golden Wreath Award.





DENİZ FENERİ

Uzanmış koca burun açık denize doğru,
Lacivert ve gri gecenin değerinde.
Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi,
Deniz feneri parlar,
Talihe aldırmadan kayalar üzerinde.

Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde,
Çöker uzak limanlardan bir sis.
Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin,
Bildirir, yanınca yanınca,
Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz?

Yüreğin mi daralıyor, yıldız ışığında,
Bırak anılar gitsin biraz daha geri.
Ruhu götürmeden vakit yürüyebilir,
Düşün nasıl durmuş sabırla yüzlerce yıl,
Hep bu benekte bu deniz feneri.

Bak deniz savaşlarına, yaşlı korsanlara,
Uçan dalgalara, uyuyan rüzgâra bakmış,
Bir tek göz kadar kara ve mavi,
Enginle boş,
Kısmetsiz balıkçılara bakmış.

Saçlarında tuz kokan, ölü kokan bir serinlik,
Yüzünde bir fırtına tadı.
Durursun yorgun, umutsuz,
Birden bir daha yanıp söner, sevinçle titrersin,
Bir şey, belki de yaşaman uzadı.

Yaslıdır dulların ölçülmez özleminde,
Güçlüdür kocaman geceleri taşır.
Delidir, konuşmaz, uyumaz,
Sonrasızlığın iyiliğini bekler, kötü günlerden,
Akıllıdır.

Sarhoş gemilerimiz sallanır sallanır,
Gömülmüş kasırgaların uykusuyla belli,
Kayalar mezarlara benzer enginlerden,
Duyulur sudan göğe kadar,
"Ölüsü kandilli."

Vakit yok olur, zamandan boşalır varlık,
Düşmez burçlardan haber.
Bir uğursuzlukla ağır ve yorgun,
Bütün insanlar bitti sanırsınız,
Deniz feneri gülümser.

Fazıl Hüsnü Dağlarca


Photo by Michéle Poulain

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder