30 Kasım 2018 Cuma

Viajar! Perder países! / Fernando Pessoa

Viajar! Perder países!

Viajar! Perder países!
Ser outro constantemente,
Por a alma não ter raízes
De viver de ver somente!

Não pertencer nem a mim!
Ir em frente, ir a seguir
A ausência de ter um fim,
E da ânsia de o conseguir!

Viajar assim é viagem.
Mas faço-o sem ter de meu
Mais que o sonho da passagem.
O resto é só terra e céu.

(20-9-1933)

Fernando Pessoa





To travel! Leave countries behind!

To travel! Leave countries behind!
Be someone else indefinitely,
Having a soul without roots,
Means living only to see!

To belong to no one, not even myself
Move ahead always, follow
The absence of any real end
And having the wish to reach it

Traveling this way is really traveling.
But I do so without needing
More than the dream of an opened road.
The rest just earth and sky.

(20-9-1933)

Fernando Pessoa





"To travel! To change countries!
To be forever someone else,
With a soul that has no roots,
Living only off what it sees!"

(20-9-1933)

Fernando Pessoa





¡Viajar! ¡Perder paises!

¡Viajar! ¡Perder paises!
¡Ser otro constantemente,
Por el alma no tener raices
De vivir viendo solamente!

¡No pertenecer ni a mí!
¡Ir al frente, ir siguiendo
La ausencia de tener un fin,
Y el ansia de conseguirlo!

Viajar así es viaje.
Mas lo hago sin tener de mí
Más que el sueño del pasaje.
El resto es sólo tierra y cielo.

(20-9-1933)

Fernando Pessoa





Voyager perdre des pays

Voyager ! Perdre des payas !
Etre constamment autre,
Car l’âme est sans racines
Si elle ne vit que de voir !
    
N’être à personne, fut-ce à moi !
Aller devant, aller suivant
L’absence d’une fin fixée,
Et de la soif d’y parvenir !

Il n’est d voyage qu’ainsi.
Mais je le faire sans rien de mien
Sinon le rêve du passage.
Le reste n’est que terre et ciel.

(20-9-1933)

Fernando Pessoa





Viaggiare! Perdere paesi!

Viaggiare! Perdere paesi!
Essere altro costantemente,
non avere radici, per l’anima,
da vivere soltanto di vedere!

Neanche a me appartenere!
Andare avanti, andare dietro
l’assenza di avere un fine,
e l’ansia di conseguirlo!

Viaggiare così è viaggio.
Ma lo faccio e non ho di mio
più del sogno del passaggio.
Il resto è solo terra e cielo.

(20-9-1933)

Fernando Pessoa





Yola Çıkmak! Yitirmek Ülkeleri!

Yola çıkmak! yitirmek ülkeleri!
Bir başkası olmak süresiz,
Yalnız görmek için yaşamaktır
Köksüz bir ruhu olmak!

Kimseye ait olmamak, kendime bile!
Durmadan gitmek, sonu olmayan
Bir yokluğun peşinde
Ve ona ulaşma isteği içinde!

Böyle yola çıkmaktır yolculuk.
Ama ben açık bir yol düşünden öte,
Bir şeye gerek duymuyorum yolculuğumda.
Gerisi sadece gök ve toprak.

(20-9-1933)

Fernando Pessoa

Çeviri: Cevat Çapan


Photo by Hengki Lee

29 Kasım 2018 Perşembe

Rain / William Carlos Williams

RAIN

As the rain falls
so does
           your love

bathe every
                  open
object of the world--

In houses
the priceless dry
                         rooms

of illicit love
where we live
hear the wash of the
                                rain--

There
          paintings
and fine
             metalware
woven stuffs--
all the whorishness
of our
           delight
sees
from its window

the spring wash
of your love
                      the falling
rain--

The trees
are become
beasts fresh-risen
from the sea--
water

trickles
from the crevices of
their hides--

So my life is spent
                              to keep out love
with which
she rains upon

                         the world

of spring

                    drips

so spreads

                     the words

far apart to let in

                           her love

And running in between

the drops

                   the rain

is a kind physician

                              the rain
of her thoughts over

the ocean
                     every

where

           walking with
invisible swift feet
over

         the helpless
                            waves--

Unworldly love
that has no hope
                            of the world

                            and that
cannot change the world
to its delight--

           The rain
falls upon the earth
and grass and flowers

come
          perfectly

into form from its
                           liquid

clearness

                But love is
unworldly

                and nothing
comes of it but love

following
and falling endlessly
from
          her thoughts

William Carlos Williams





YAĞMUR

Yağmur nasıl yağarsa
senin
aşkın da öyle
yıkıyor
açık
Ne varsa yeryüzünde

Evlerde
yaşadığımız
yaşak aşkların eşsiz
kuru
odaları
duyuyor yağmurun
yıkayışını

Orada
resimler
ve ince
madeni eşya
dokunmuş kumaşlar

tattığımız
zevkin
bütün baştan çıkarıcılığı
görüyor
penceresinden
bahar yıkanışını
aşkının
yağan
yağmur

Ağaçlar
sanki yeni
dirilmiş
canavarlar
denizden

sular
damlıyor
derilerinin
kıvrımlarından

Benim hayatım da
öyle geçti
birlikte yağdığı aşkı
uzak tutmak için
baharın
dünyasından
damlıyor
böylece açıyor
kelimeleri

aralarına sızdırsın diye
aşkını
Ve damlalar arasında
koşan
iyi yürekli
bir hekimdir yağmur
düşüncelerinin
yağmuru da
her yerde
üzerinde
denizin
görünmeyen
hızlı adımlarla yürür
basarak
umarsız
dalgalara
Çocuksu aşk
dünyadan umudu
olmayan
ve dünyayı
dilediği gibi
değiştiremeyen
Yağmur
yağıyor toprağa
ve otlara ve kusursuz
biçimler
alan
çiçekler açıyor onun
sularından
aydınlık

Ama aşk
çocuksu
ve aşktan başka
bir şey doğmuyor aşktan
ardını bırakmadan
ve durmadan yağarak
onun
düşüncelerinden

William Carlos Williams

Çeviri: Cevat Çapan

Photo by Jean-Paul Nacivet

27 Kasım 2018 Salı

Fertile / William Carlos Williams

FERTILE

You are a typical American woman
you think men grow on trees-

You want love, only love! rarest
of male fruit! Break it open and

in the white of the crisp flesh
find the symmetrical brown seeds.

William Carlos Williams





VERİMLİ

Tam bir Amerikan kadınısın sen
ağaçtan toplanır sanırsın erkekler-

Aşk istiyorsun, sadece aşk! en enderi
erkek meyvanın! kırıp aç ve

taze etin aklığında
bul karşılıklı duran kahverengi tohumları.

William Carlos Williams

Çeviri: Güven Turan


Gia Genevieve & Daniel Sharman for Galore Magazine
"New Faces of Terror" by Jacob DeKa

20 Kasım 2018 Salı

Into the Wild / Jon Krakauer

"So many people live within unhappy circumstances and yet will not take the initiative to change their situation because they are conditioned to a life of security, conformity, and conservatism, all of which may appear to give one peace of mind, but in reality nothing is more dangerous to the adventurous spirit within a man than a secure future. The very basic core of a man’s living spirit is his passion for adventure. The joy of life comes from our encounters with new experiences, and hence there is no greater joy than to have an endlessly changing horizon, for each day to have a new and different sun."

Jon Krakauer - (Into the Wild)




"Mucha gente vive en circunstancias infelices y aun así no tienen la iniciativa de cambiar su situación por estar condicionados a una vida de seguridad, conformismo y conservadurismo, cosas que parecieran ser cuerdas pero en realidad no hay nada más dañino para el espíritu aventurero dentro de un hombre que un futuro seguro. El cimiento principal del espíritu viviente de una persona es su pasión por la aventura. La alegría de vivir viene del encuentro con las nuevas experiencias, y de ahí que no hay mayor alegría que tener un horizonte que varíe constantemente, que para cada día haya un sol nuevo y diferente."

Jon Krakauer - (Hacia Rutas Salvajes)





"Tellement de gens vivent dans des circonstances malheureuses et pourtant ne prennent pas l'initiative de changer leur situation parce qu'ils sont conditionnés pour une vie de sécurité, de conformité et de conservatisme. Tout cela semble leur apporter la paix de l'esprit, maisen réalité, rien n'est plus dangereux pour l'esprit aventureux présent en l'Homme qu'un futur tout tracé. Le noyau dur d'un homme à l'esprit vivant est sa passion pour l'aventure. La joie de la vie vient de notre rencontre avec des expériences nouvelles, et il n'est donc pas de plus grande joie que d'avoir un horizon changeant sans cesse, d'avoir pour chaque jour un soleil nouveau et différent."

Jon Krakauer - (Into the wild : l'histoire de mon frère)





"Troppe persone vivono circostanze infelici, eppure non prendono l’iniziativa di cambiare le cose perché sono condizionati da una vita di sicurezze, conformismo e tradizionalismo. Tutto ciò può sembrare la soluzione per trovare la pace, ma in realtà, per lo spirito di un uomo avventuroso, non c’è niente di più dannoso. La gioia della vita deriva dai nostri incontri e dalle nuove esperienze, pertanto non c’è gioia più grande di avere un orizzonte costantemente diverso, vedere ogni giorno un sole nuovo e differente."

Jon Krakauer - (Nelle natura selvaggia)





"Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerde yatar, bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz, her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir."

Jon Krakauer - (Yabana Doğru / Siren Yayınları)

Çeviren: Taylan Taftaf


Into the Wild


17 Kasım 2018 Cumartesi

Factory / Nikola Vaptsarov

FACTORY

A factory. Clouds of smoke above.
The people — simple,
The life — hard, boring.
Life with the mask and greasepaint off —
Is a savage dog snarling.

You must tirelessly fight,
Must be tough and persist,
To extract from the teeth
Of the angry,
            bristling beast
A crust.

Slapping belts in the shed,
Screeching shafts overhead,
And the air is so stale
You can't easily
Deeply
Inhale.

Not far off the spring breeze
Rocks the fields, the sun calls . . .
Leaning skyward
               the trees
Shade —
The factory walls.

How unwanted,
              forgotten
And strange
            are the fields !
They
       have thrown in the dustbin
The sky and its dreams.
For to stray for a second
Or soften your heart,
Is to lose to no purpose
Your strong
            worker's
                    arm.

You must shout in the clatter
And din of machines
For your words
              to pass over
The spaces between.

I shouted for years —
An eternity . . .
I gathered the others too shouted in chorus —
The factory,
             the machinery
And the man
              in the farthest
                              darkest corner.

This shout forged an alloy of steel
And we armoured our life with its plate.
Just try putting
                 a spoke in the wheel —
It's your own hand you'll break.

You, factory,
Still seek to blind us
With smoke and soot
Layer on layer.
In vain! For you teach us to struggle,
We'll bring
The sun
Down to us here.

So many toil-blackened faces
Under your tyranny smart,
But one heart within you tirelessly
Beats with a thousand hearts.

Nikola Vaptsarov

Translated from the Bulgarian by Peter Tempest





Fábrica

Una fábrica, las nubes de humo por encima.
Las personas - simples,
La vida - es difícil, aburrido.
La vida con la máscara y la pintura de las grasa
Es un perro que gruñe salvaje.
Debe luchar sin descanso,
Debe ser duro y persistir,
Para extraer de los dientes
Del enojado,
bestia erizada
Una corteza.
Palmadas cinturones en el cobertizo,
Screeching ejes de arriba,
Y el aire es tan rancio
No se puede fácilmente
Profundamente
Inhalar.
No muy lejos de la brisa de la primavera
Rocas de los campos, el sol llama ...
inclinándose hacia el cielo
los árboles
Sombra
Las paredes de la fábrica.
¿Cómo no deseado,
olvidado
y extraño
son los campos!
Ellos
han tirado a la basura
El cielo y sus sueños.
Para alejarse de un segundo
O suavizar su corazón,
Es perder a ningún propósito
su fuerte
trabajador de
brazo.
Debe gritar en el ruido
Y DIN de máquinas
Por sus palabras
para pasar por encima
Los espacios entre.
Grité por años -
Una eternidad ...
Recogí los otros también gritaron en coro -
La fábrica,
la maquinaria
Y el hombre
en el más lejano,
rincón más oscuro.
Este grito forjó una aleación de acero
Y que armadura nuestra vida con su placa.
Sólo trate de poner
palos en la rueda -
Es su propia mano que va a romper.
Usted, fábrica,
Aún así tratar de cegarnos
Con el humo y el hollín,
Capa en capa.
¡En vano! Para que nos enseña a luchar.
Traeremos
El sol
Hasta nosotros aquí.
Demasiado
toil-ennegrecido
caras
Bajo su tiranía inteligente.
Pero un corazón dentro de ti sin descanso
Supera con mil corazones.

Nikola Vaptsarov





FABRİKA

Fabrika. Üstünde duman tüten bulutları.
İnsanlar -cahil
yaşam -zor, sıkıcı.
Maskesi ve boyalı yüzüyle yaşam,
hırlar vahşi bir köpek gibi.
Bıkmadan dövüşmelisin
güçlü, ısrarlı olmalısın.
Çekmelisin
açlığın
öfkeli hayvanının dişlerinden
bir kabuk ekmeği.

Uzak değil bahar meltemi
taşlar, tarlalar, güneşin çağrısı...
Göklere yaslanan ağaçların
fabrika duvarında
gölgeleri.
Nasıl yabancı,
nasıl unutulmuş
öylesine garip gelir bize şimdi
o tarlalar.
Onlar
atmışlar çöplüğe
mavi gökleri ve düşlerini.

Haykırmalısın,
makinelerin gürültüsünü
aşıp geçmeli
senin sözcüklerin,
Aşıp geçmeli
meydanları, bomboşluğu.
Ben haykırdım yıllarca
sonsuzca...
Bir araya topladım herkesi:
Fabrika
makineler
ve insan
o en uzak
karanlık köşede olanı.

Sen fabrika
sen sessizce bizi körelten
dumanla ve kurumla
üst üste
kibir içinde! Sen öğrettin bize mücadeleyi.
Getireceğiz
güneşi
indireceğiz yere.
Öylesine yorgunlukla kararmış yüzler
senin zulmünün, acının altında.
Fakat bir yürek içerde sen yorulmadan
atar bin yürekle birlikte.

Nikola Vaptsarov

Çeviri: İlhan Özdemirci

Motor Türküleri – Vaptsarov (Odak Şiir)


Halifax, 1937, by Bill Brandt

13 Kasım 2018 Salı

Kuşlu Gazel / Metin Altıok

KUŞLU GAZEL

Koyup zarfın içine, üstünü acıyla pulladım
Sana bir sevinçlik menevişli kuş yolladım

Son kuşlarımdı bunlar, dedim telef olmasın
Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım

Esti rüzgâr bozuk bozuk, örselendi yüreğim
Eksik gedik nem varsa ezberden tamamladım

Bende sönen şavkıması sürsün diye yaşamın
Bu kuşları senin için gözlerimde sakladım

Kim sürmüş Altıok Metin dünyanın sefasını
Kirletilmiş bir zamanı yürürken adım adım

Metin Altıok


Photo by Yasir Shamsi

12 Kasım 2018 Pazartesi

Tales of Ordinary Madness / Charles Bukowski

"When I am out among people I am uncomfortable. They speak and have enthusiasms that are not a part of me. And yet it is when I am with them that I feel strongest. I get this idea: if they can exist on just these fragments of things, then I can exist too. But it is when I am alone and all comparisons must fall upon a comparison of myself against the walls, against breathing, against history, against my end, that the odd things begin to happen. I am evidently a weak man. I have tried to go to the bible, to the philosophers, to the poets, but for me, somehow, they have missed the point. They are talking about something else entirely. So long ago I stopped reading. I found some small help in drinking, gambling and sex, and in this way I was much like any man in the community, the city, the nation; the only difference being that I did not care to “succeed,” I did not want a family, a home, a respectable job and so forth. So there I was: neither an intellectual, an artist; nor did I have the saving roots of the common man. I hung like something labeled in between, and I guess, yes, that is the beginning of insanity."

Charles Bukowski - (The Blanket / Tales of Ordinary Madness)





"Cuando estoy fuera, entre gente, me siento incómodo. Ellos hablan y tienen emociones en las que yo no participo. Y es, sin embargo, cuando estoy con ellos cuando más fuerte me siento. Y pienso esto: si ellos pueden existir apoyándose concretamente en esos fragmentos de cosas, yo también puedo existir, sin duda. Pero es cuando estoy solo y todas las comparaciones deben enfrentarse a una comparación de mí mismo frente a las paredes, a la respiración, a la historia, a mi fin, cuando empiezan a pasar cosas extrañas. Evidentemente soy un hombre débil. He probado a recurrir a la Biblia, a los filósofos, a los poetas, pero para mí, no sé por qué, ninguno ha dado en el blanco. Hablan de algo completamente distinto. Por eso dejé de leer hace ya mucho. Hallé una cierta ayuda en la bebida, en el juego y el sexo, en este sentido me he portado como cualquier hombre de la comunidad, la ciudad, la nación. Con la diferencia única de que a mí no me interesaba «triunfar». No quería familia, hogar, trabajo respetable, etc. Y así me veía yo: ni intelectual ni artista, sin las auxiliadoras raíces del hombre normal, colgando como algo etiquetado en medio y supongo, sí, que es el principio de la locura."

Charles Bukowski - (La manta / La máquina de follar)





"İnsanlarla beraberken kendimi rahatsız hissediyorum. Benden uzak şeylerden söz edip, benim duymadığım heyecanlar duyuyorlar. Ama kendimi en çok onlarla beraberken güçlü hissediyorum. Şöyle düşünüyorum: onlar bütünün bu küçük parçaları ile varlıklarını sürdürebiliyorlarsa, ben de sürdürürüm. Ama yalnızken ve kendimi bir tek duvarla, nefes almakla, tarihle, kendi sonumla kıyaslayabildiğimde bazı tuhaf şeyler olmaya başlıyor. Anlaşılan ben zayıf bir adamım. İncil'i denedim, filozofları, şairleri; ama bir şekilde hepsi hedefi şaşırmışlardı. Tamamen başka bir şeyden söz ediyorlardı. Ben de okumayı kestim uzun bir süre önce. İçki, kumar ve seks biraz işe yarıyordu ve bu yaşantımda cemiyetin, şehrin, ülkenin herhangi bir ferdi gibiydim; ancak tek fark, benim "başarmak" isteği duymamamdı. Bir aile istemiyordum, ev istemiyordum, saygın bir iş istemiyordum. Böyleydim işte: entelektüel değilim, sanatçı değilim, alelade bir insanı kurtaran köklerden de yoksunum. Arada derede kalmış bir şey gibiyim ve sanırım bu da deliliğin başlangıcıdır."

Charles Bukowski - (Battaniye / Sıradan Delilik Öyküleri)


Charles Bukowski

11 Kasım 2018 Pazar

Autoportret / Adam Zagajewski

Autoportret / antologia

Między komputerem, ołówkiem i maszyną do pisania
schodzi mi pół dnia. Kiedyś zrobi się z tego pół wieku.
mieszkam w obcych miastach i niekiedy rozmawiam
z obcymi ludźmi o rzeczach, które są mi obce.
Dużo słucham muzyki: Bacha, Mahlera, Chopina, Szostakowicza.
W muzyce znajduję siłę, słabość i ból, trzy żywioły.
Czwarty nie ma imienia.
Czytam poetów, żywych i umarłych, uczę się od nich
wytrwałości, wiary i dumy. Próbuję zrozumieć
wielkich filozofów – najczęściej udaje mi się
uchwycić tylko strzępy ich drogocennych myśli.
Lubię chodzić na długie spacery paryskimi ulicami
i patrzeć na moich bliźnich, ożywionych zazdrością,
pożądaniem lub gniewem; obserwować srebrną monetę,
która przechodzi z dłoni do dłoni i powoli traci
swój okrągły kształt (zaciera się profil cesarza).
Tuż obok rosną drzewa, niewyrażające nic,
jeśli nie liczyć zielonej, obojętnej doskonałości.
Po polach kroczą czarne ptaki,
które wciąż na coś czekają, cierpliwe jak hiszpańskie wdowy.
Nie jestem już młody, ale wciąż są starsi ode mnie.
Lubię głęboki sen, kiedy mnie nie ma,
i szybką jazdę rowerem wiejską szosą, gdy topole i domy
rozpływają się jak cumulusy na pogodnym niebie.
Czasem przemawiają do mnie obrazy w muzeach
i nagle znika ironia.
Uwielbiam przyglądać się twarzy mojej żony.
Co tydzień, w niedzielę, telefonuję do ojca.
Co dwa tygodnie spotykam się z przyjaciółmi,
w ten sposób dochowujemy sobie wierności.
Mój kraj wyzwolił się od jednego zła. Chciałbym,
żeby za tym poszło jeszcze jedno wyzwolenie.
Czy mogę być w tym przydatny? Nie wiem.
Nie jestem wprawdzie dzieckiem morza,
jak napisał o sobie Antonio Machado,
ale dzieckiem powietrza, mięty i wiolonczeli,
i nie wszystkie drogi wysokiego świata
krzyżują się ze ścieżkami życia, które na razie,
należy do mnie.

Adam Zagajewski





Self-Portrait

Between the computer, a pencil, and a typewriter
half my day passes. One day it will be half a century.
I live in strange cities and sometimes talk
with strangers about matters strange to me.
I listen to music a lot: Bach, Mahler, Chopin, Shostakovich.
I see three elements in music: weakness, power, and pain.
The fourth has no name.
I read poets, living and dead, who teach me
tenacity, faith, and pride. I try to understand
the great philosophers--but usually catch just
scraps of their precious thoughts.
I like to take long walks on Paris streets
and watch my fellow creatures, quickened by envy,
anger, desire; to trace a silver coin
passing from hand to hand as it slowly
loses its round shape (the emperor’s profile is erased).
Beside me trees expressing nothing
but a green, indifferent perfection.
Black birds pace the fields,
waiting patiently like Spanish widows.
I’m no longer young, but someone else is always older.
I like deep sleep, when I cease to exist,
and fast bike rides on country roads when poplars and houses
dissolve like cumuli on sunny days.
Sometimes in museums the paintings speak to me
and irony suddenly vanishes.
I love gazing at my wife’s face.
Every Sunday I call my father.
Every other week I meet with friends,
thus proving my fidelity.
My country freed itself from one evil. I wish
another liberation would follow.
Could I help in this? I don’t know.
I’m truly not a child of the ocean,
as Antonio Machado wrote about himself,
but a child of air, mint and cello
and not all the ways of the high world
cross paths with the life that—so far—
belongs to me.

Adam Zagajewski





Autorretrato

Entre ordenador, lápiz y máquina de escribir
se me pasa la mitad del día. Algún día se convertirá en medio siglo.
Vivo en ciudades ajenas y a veces converso
con gente ajena sobre cosas que me son ajenas.
Escucho mucha música: Bach, Mahler, Chopin, Shostakovich.
En la música encuentro la fuerza, la debilidad y el dolor, los tres elementos.
El cuarto no tiene nombre.
Leo a poetas vivos y muertos, aprendo de ellos
tenacidad, fe y orgullo. Intento comprender
a los grandes filósofos -la mayoría de las veces consigo
captar tan sólo jirones de sus valiosos pensamientos.
Me gusta dar largos paseos por las calles de París
y mirar a mis prójimos, animados por la envidia,
la ira o el deseo; observar la moneda de plata
que pasa de mano en mano y lentamente pierde
su forma redonda (se borra el perfil del emperador).
A mi lado crecen árboles que no expresan nada,
salvo su verde perfección indiferente.
Aves negras caminan por los campos
siempre esperando algo, pacientes como viudas españolas.
Ya no soy joven, mas sigue habiendo gente mayor que yo.
Me gusta el sueño profundo, cuando no estoy,
y correr en bici por caminos rurales, cuando álamos y casas
se difuminan como nubes con el buen tiempo.
A veces me dicen algo los cuadros en los museos
y la ironía se esfuma de repente.
Me encanta contemplar el rostro de mi mujer.
Cada semana, el domingo, llamo a mi padre.
Cada dos semanas me reúno con mis amigos,
de esta forma seguimos siendo fieles.
Mi país se liberó de un mal. Quisiera
que le siguiera aún otra liberación.
¿Puedo aportar algo para ello? No lo sé.
No soy hijo de la mar,
como escribió sobre sí mismo Antonio Machado,
sino del aire, la menta y el violonchelo,
y no todos los caminos del alto mundo
se cruzan con los senderos de la vida que, de momento,
a mí me pertenece.

Adam Zagajewski

Versión de Elzbieta Bortkiewicz





Autoritratto

Tra computer, matita e macchina da scrivere passa
metà della mia giornata. Col tempo farà mezzo secolo.
Abito in città straniere e talvolta parlo
con sconosciuti di cose indifferenti.
Ascolto molta musica: Bach, Mahler, Šostakovič, Chopin.
Vi trovo tre elementi, forza, debolezza, dolore.
Il quarto non ha nome.
Leggo i poeti, i vivi e i morti, da loro apprendo
costanza, fede e orgoglio. Cerco di capire
i grandi filosofi – ma di solito riesco
ad afferrare solo brandelli dei loro preziosi pensieri.
Amo fare lunghe passeggiate per le strade di Parigi
e guardare i miei simili, animati dalla gelosia,
dalla brama o dall’ira, osservare la moneta d’argento
che passa di mano in mano e lentamente perde
la sua forma rotonda (si usura il profilo dell’imperatore).
Accanto crescono gli alberi, e nulla esprimono,
a parte la verde, indifferente perfezione.
Sui campi volteggiano uccelli neri
che attendono pazienti come vedove spagnole.
Non sono più giovane, ma c’è ancora chi è più vecchio di me.
Amo il sonno profondo, quando non ci sono,
la corsa veloce in bicicletta per la campagna, quando i pioppi
e le case si dissolvono come cumuli in un cielo sereno.
Talvolta mi parlano i quadri nei musei
e allora l’ironia svanisce all’improvviso.
Adoro osservare il volto di mia moglie.
Ogni domenica telefono a mio padre.
Ogni due settimane incontro gli amici,
in questo modo restiamo fedeli gli uni agli altri.
Il mio paese si è liberato da un male. Vorrei
che a ciò seguisse ancora un’altra liberazione.
Potrei in ciò essere d’aiuto? Non so.
Non sono un vero figlio del mare,
come scrisse di sé Antonio Machado,
ma figlio dell’aria, della menta e del violoncello
e non tutte le strade del mondo alto
incrociano i sentieri della vita che, per ora,
mi appartiene.

Adam Zagajewski

Traduzione di Krystyna Jaworska





Otoportre

Bilgisayar, kalem ve daktilo arasında geçiyor
günümün yarısı. Bir gün yarım yüzyıl olacak bu.
Yabancı şehirlerde yaşıyorum ve yabancı insanlarla
bana yabancı konular hakkında konuşuyorum bazen.
Çok müzik dinliyorum: Bach, Mahler, Chopin, Şostakoviç.
Gücü, zaafı ve acıyı buluyorum müzikte, üç şey.
Dördüncüsünün adı yok bende.
Şairleri okuyorum, yaşayan ve ölü şairleri; azmi,
inancı ve gururu öğreniyorum onlardan. Büyük
filozofları anlamaya çalışıyorum –çoğu zaman küçücük
bir parçasını anlıyorum o değerli düşüncelerinin ama.
Uzun yürüyüşler yapmayı seviyorum Paris sokaklarında;
kıskançlığın, öfkenin ya da arzunun harekete geçirdiği
diğer insanlara bakmayı; elden ele geçen ve yavaş yavaş
o yuvarlak formlarını kaybeden (ve imparatorlarının
yüzü silinen) bozuklukları gözlemeyi.
Yanımda ağaçlar büyüyor, hiçbir şey söylemeden
o umarsız yeşil mükemmelliklerinden başka.
Siyah kuşlar yürüyor tarlalarda,
bir şey bekliyorlar daha, İspanyol dulları gibi sabırla.
Artık genç değilim ama benden yaşlılar var hala.
O derin uykuyu seviyorum, bir gün artık olmadığımda
ve köy yollarında hızla bisiklet sürmeyi, açık gökyüzündeki
bulutlar gibi silikleşirken kavaklar ve evler yanımsıra.
Bazen müzelerde gördüğüm tablolar bir şey diyorlar bana,
ve bütün ironileri kayboluveriyor o anda.
Karımın yüzünü izlemeyi seviyorum.
Her hafta, Pazar günü, babamı arıyorum.
İki haftada bir arkadaşlarımla buluşuyorum,
böyle gösteriyoruz birbirimize sadakatimizi.
Ülkem bir kötülükten kurtuldu. Ama isterim ki
bir diğer kurtuluş daha izlesin bunu.
Benim de bir faydan dokunur mu? Bilmiyorum.
Denizin çocuğu değilim ben,
Antonio Machado’nun kendisi hakkında yazdığı gibi,
ama havanın, nanenin ve çellonun çocuğuyum
ve koca dünyanın bütün yolları kesişmiyor,
şimdilik bana ait olan bu hayatın
patikalarıyla.

Adam Zagajewski

İspanyolca'dan çeviren: Bülent Kale



Steps leading to the top of the Butte Montmartre.
Paris, 1946, by Ed Clark

6 Kasım 2018 Salı

Vinha elegante, depressa, / Fernando Pessoa

Vinha elegante, depressa,

Vinha elegante, depressa,
Sem pressa e com um sorriso.
E eu, que sinto co a cabeça,
Fiz logo o poema preciso.

No poema não falo dela
Nem como, adulta menina,
Virava a esquina daquela
Rua que é a eterna esquina...

No poema falo do mar,
Descrevo a onda e a mágoa.
Relê-lo faz-me lembrar
Da esquina dura — ou da água.

(14-8-1932)

Fernando Pessoa





She Came Looking Elegant

She came looking elegant - speed
Without haste – with a smile too -
And I, who feel with the head,
Made – pat – the poem due.

In the poem I do not treat
Of her, girl adult, turning
The corner of that street
Which is the corner, eternal.

In the poem I treat of the sea,
Wave and grief are my matter.
Re-reading recalls for me
The hard corner – or the water.

(14-8-1932)

Fernando Pessoa

Translated by Richard Zenith





Gülümseyerek Yavaş Yavaş

Gülümseyerek, yavaş yavaş
Süzülüp esti geçti o sokaktan.
Aklıyla hisseden ben, hemen
yazdım yazılması gereken şiiri.

Oysa ondan söz etmiyor şiir.
Ne de büyümüş de küçülmüş bir kız gibi,
Nasıl yitip gittiğini sokağın
Ölümsüz köşesinden.

Denizden söz ediyor şiir;
Köpüğü, acıyı anlatıyor.
Yeniden okumak o amansız
Köşeyi, suları hatırlatıyor bana.

(14-8-1932)

Fernando Pessoa

Çeviri: Cevat Çapan


Série “Paisagens”. Décadas de 50/60, by Artur Pastor

4 Kasım 2018 Pazar

A criança que ri na rua / Fernando Pessoa

A criança que ri na rua

A criança que ri na rua,
A música que vem no acaso,
A tela absurda, a estátua nua,
A bondade que não tem prazo —

Tudo isso excede este rigor
Que o raciocínio dá a tudo,
E tem qualquer coisa de amor,
Ainda que o amor seja mudo.

(4-10-1934)

Fernando Pessoa





The child that laughs in the street

The child that laughs in the street,
The song one hears by chance,
The absurd picture, the naked statue,
Kindness without limit -

All this exceeds the logic
Imposed on things by reason,
And it all has something of love,
Even if this love can't speak.

(4-10-1934)

Fernando Pessoa





Sokakta Gülen Çocuk

Sokakta gülen çocuk,
Rastgele duyduğun şarkı,
Şu saçma resim, o çıplak heykel,
Sının olmayan iyilik –

Aklın eşyaya yüklediği
Mantığı aşıyor bütün bunlar,
Hepsinde sevginin payı var
Bir dili olmasa da sevginin.

(4-10-1934)

Fernando Pessoa

Çeviri: Cevat Çapan


Le Petit Parisien, 1952, by Willy Ronis