No, que la reina no reconozca
tu rostro, es más dulce
así, amor mío, lejos de las efigies, el peso
de tu cabellera en mis manos, recuerdas
el árbol de Mangareva cuyas flores caían
sobre tu pelo? Estos dedos no se parecen
a los pétalos blancos: míralos, son como raíces,
son como tallos de piedra sobre los que resbala
el lagarto. No temas, esperemos que caiga la lluvia, desnudos,
la lluvia, la misma que cae sobre Manu Tara.
Pero así como el agua endurece sus rasgos en la piedra,
sobre nosotros cae llevándonos suavemente
hacia la oscuridad, más abajo del agujero
de Ranu Raraku. Por eso
que no te divise el pescador ni el cántaro. Sepulta
tus pechos de quemadura gemela en mi boca,
y que tu cabellera sea una pequeña noche mía,
una oscuridad cuyo perfume mojado me cubre.
De noche sueño que tú y yo somos dos plantas
que se elevaron juntas, con raíces enredadas,
y que tú conoces la tierra y la lluvia como mi boca,
porque de tierra y de lluvia estamos hechos. A veces
pienso que con la muerte dormiremos abajo,
en la profundidad de los pies de la efigie, mirando
el Océano que nos trajo a construir y a amar.
Mis manos no eran férreas cuando te conocieron, las aguas
de otro mar las pasaban como a una red; ahora
agua y piedras sostienen semillas y secretos.
Ámame dormida y desnuda, que en la orilla
eres como la isla: tu amor confuso, tu amor
asombrado, escondido en la cavidad de los sueños,
es como el movimiento del mar que nos rodea.
Y cuando yo también vaya durmiéndome
en tu amor, desnudo,
deja mi mano entre tus pechos para que palpite
al mismo tiempo que tus pezones mojados en la lluvia.
Pablo Neruda
RAIN (Rapa Nui)
No, better the Queen not recognize
your face, it's sweeter
this way, my love, far from the effigies, the weight
of your hair in my hands. Do you remember
the Mangareva tree whose flowers fell
in your hair? These fingers are not like
the white petals: look at them they are like roots,
they are like stone shoots over which the lizard
slides. Don't be afraid, we will wait for the rain to fall, naked,
the rain, the same as falls over Manu Tara.
But just as water inures its strokes on the stone,
it falls on us, washing us softly
towards obscurity down below the hole
of Ranu Raraku. And so
don't let the fishermen or the wine-pitcher see you.
Bury your twin-burning breast on my mouth,
and let your head of hair be a small night for me,
a darkness of wet perfume enveloping me.
At night I dream that you and I are two plants
that grew together, roots entwined,
and that you know the earth and the rain like my mouth,
since we are made of earth and rain. Sometimes
I think that with death we will seep below,
in the depths at the feet of he effigy, looking over
the ocean which brought us here to build and make love.
My hands were not ferrous when they met you, the waters
of another sea went through them as through a net; now
water and stones sustain seeds and secrets.
Sleeping and naked, love me: on the shore
you are like the island: your love confused, your love
astonished, hidden in the cavity of dreams,
is like the movement of the sea around us.
And when I too begin falling asleep
in your love, naked,
leave my hand between your breasts so it can throb
along with your nipples wet with rain.
Pablo Neruda
Translated by Anthony Kerrigan
LA PIOGGIA
(Rapa Nui)
No, che la Regina non riconosca
il tuo volto, è più dolce
così, amor mio, lungi dalle effigi, il peso
della tua chioma nelle mie mani, ricordi
l'albero di Mangareva i cui fiori cadevano
sui tuoi capelli? Queste dita non assomigliano
ai petali bianchi: guardali, son come radici,
son come talli di pietra sui quali scivola
la lucertola. Non temere, aspettiamo che cada la pioggia, nudi,
la pioggia, quella stessa che cade su Manu Tara.
Ma come l'acqua indurisce i suoi tratti nella pietra,
su di noi cade portandoci dolcemente
verso l'oscurità, più in basso del buco,
di Ranu Raraku. Per questo
non ti scorga il pescatore né la brocca. Seppellisci
i tuoi seni dalla bruciatura gemella nella mia bocca,
e che la tua chioma sia una piccola notte mia,
un'oscurità il cui profumo bagnato mi copre.
Di notte sogno che tu ed io siamo due piante
che s'elevarono insieme, con radici intricate,
e che tu conosci la terra e la pioggia come la mia bocca,
perché di terra e di pioggia siamo fatti. Talvolta
penso che con la morte dormiremo giù,
nella profondità dei piedi dell'effigie, guardando
l'oceano che ci condusse a costruire e ad amare.
Le mie mani non erano ferree quando ti conobbero, le acque
d'altro mare le passavano come una rete; ora
acqua e pietra sostengono semi e segreti.
Amami addormentata e nuda, che sulla riva sei
come l'isola: il tuo amore confuso, il tuo amore
stupito, nascosto nella cavità dei sogni,
è come il movimento del mare che ci circonda.
E quando anch'io m'andrò addormentando
nel tuo amore, nudo,
lascia la mia mano tra i tuoi seni perché palpiti
al tempo stesso dei tuoi capezzoli bagnati nella pioggia.
Pablo Neruda
YAĞMUR (Rapa Nui)
Hayır, bırakma ki tanısın Kraliçe
senin yüzünü yeniden, böyle daha tatlı
işte, ey sevgilim, uzağında putların, ellerimdeki saçının
süsünün ağırlığıyla; anımsar mısın
Mangareva ağacının senin saçlarına düşen
çiçeklerini? Bu parmaklar benzemiyor
o beyaz taçyapraklarına: gözlemle bunları, kökler gibiler
kertenkelenin kaçtığı taştan bir sap gibiler.
Korkma, biz bekliyoruz, çıplak, ki düşsün
diye yağmur,
Manu Tara’nın üzerine düşen aynı tarz bir yağmur.
Fakat suyun izlerini taşta pekiştirmesi gibi
akıyor üzerimizden ve götürüyor bizi uysalca
karanlığın içine, Ranu Raraku’nun krater ağzından
daha da derine. Bu yüzden
görmüyor seni ne balıkçı ne de çömlek.
Göm göğüslerinin ikiz korlarını ağzıma
ve saçının süsü sunsun kısa bir geceyi üzerime
nemli kokusu beni örterek gizleyen bir karanlığı.
Geceleri düşlüyorum ki kökleri birlikte örülmüş
ve aynı anda fışkıran iki bitkiyiz sen ve ben,
ve ağzım gibi tanıyorsun toprağı ve yağmuru,
değil mi ki topraktan ve yağmurdan yaratıldık. Ara sıra
düşünüyorum ölümün içinde uyuyacağımızı aşağıda,
uçurumun ayakları yanındaki o derin toprakta, ve gözlemleyeceğiz
inşa etmek ve sevmek için bizi buraya getiren Okyanus’u.
Ellerim demirden değil seni tanıdı tanıyalı,
başka bir denizin suyu bir ağın arasından akar gibi akıyor,
fakat şimdi barındırıyor su ve taş tohumla gizleri.
Sev beni, ey uyuyan, ey çıplak, kıyılarda
bu adaya benzeyen: senin sersemleşmiş sevdan, senin
ölçümsüz sevdan, saklanmış düşlerin mağarasında,
bizi kuşatan denizin devinimi gibi.
Ve ben bir zaman uyuduğumda
senin sevdanda, çıplak,
bırak elim bulsun huzuru göğüslerinin arasında
titresin diye
yağmurla ıslanmış meme uçlarınla uyumlu olarak.
Pablo Neruda
Çeviri: İsmail Haydar Aksoy
("Evrensel Şarkı"dan)
Çeviri notları:
Rapa Nui: Polinezya dilinde Paskalya Adası’na verilen isimdir. Paskalya Adası, Şili’ye 3.700 km, Tahiti’ye ise 4000 km uzaklıktaki volkanik bir bölgedir. 2002 yılı itibarıyla 3.791 kişilik nüfusa sahiptir. 1722 yılında Hollandalı denizci Jacop Roggeveen tarafından, Paskalya gününde keşfedildiği için bu isimle anılmıştır ada. Paskalya Adası’nı ilginç kılan özellik ise adada bulunan 974 tane dev heykeldir. Heykellerin boyu 4-22 metre arasında değişiyor. Ağırlıkları ise ortalama 50 ton civarında. Ada yerlilerinin yaklaşık 1000 yıl önce başladıkları ve 600 yıl boyunca sürdürdükleri bu sanatsal etkinlikte ürettikleri heykellerden bazıları ayakta bazıları da yere yatmış şekilde bulunmaktadır. Heykellerin bazılarında dövme de bulunmaktadır. Uzun kulaklı başlarının üzerinde taştan yontulmuş silindirlere de rastlanır. Üzerlerinde ki yazılar ise hâlâ çözülememiştir. Heykellerin çoğu korkulu gözlerle deniz ufkuna bakmaktadır.
Mangareva: Fransız Polinezyası’nda yer alan Gambier Adaları’nın en önemli adası. Ada yaklaşık 8 kilometre uzunluğunda ve yaklaşık 18 kilometrekare büyüklüğündedir.
Manu Tara: Paskalya Adası’nın bayrağında sembol olarak kullanılan martı kuşunun adı. Paskalya Adası’nın bir başka adı da Manu Tara’dır. Adanın en önemli kültü olan Kuş İnsan’ın kaynağıdır Manu Tara. Söylenceye göre martı Manu Tara, yumurtalarını Anakena denilen gizli bir yere saklamıştır. Bu yumurtayı bulmak amacıyla cesur erkekler Rapa Nui’den Moto Nui’ye kadar çok uzak mesafeyi yüzerler. Yumurtaları bulup kırmadan Rapa Nui’ye getiren kişiye “Kuş İnsan” adı verilmekte ve bu kişinin onur ve servet kazanılacağına inanılmaktadır.
Ranu Raraku: Paskalya Adası’ndaki bir volkan. Ranu Raraku’nun krater ağzında bir göl bulunmaktadır.
Photo by Jean-Paul Nacivet |