5 Eylül 2016 Pazartesi

Aslan Heykelleri / Cemal Süreya

ASLAN HEYKELLERİ

Çoğaltan ellerini seviyorum kaç kişi
Dokundukça dokundukça aslanlara
Parklarda yakışıklı aslan heykelleri
Birdenbire önümüze çıkıyorlar buysa çok güzel
Bizim bu aşkımızın aslan heykelleri
Şahane değişik hüzün heykelleri yani
Ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
Bir bir denemişim bütün kelimeleri

Yeni sözler buldum bir nice seni görmeyeli
Daha geniş bir gökyüzünde soluk aldıracak şiire
Hadi bir de bunlarla çağır gelsin aslan heykelleri
Oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri
Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi
Bir senin gözlerin var zaten daha yok
Ya bu başını alıp gidiş boynundaki
Modigliani oğlu modigliani

Az şey değil seninle olmak düşünüyorum da
İçimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi
Bir geyik kendini çiziyor karanlığa sonra kayboluyor
Karanlık maranlık ama iyi seçiliyor
Yorgan toplanmış bacakların seçiliyor
Bir uçtan bir uca bacaklarının aslan heykelleri
Ayık gecemizi dolduruyorlar bir uçtan bir uca

En olmıyacak günde geldin tazeledin ortalığı
Alıp kaldırdın bu kutsal ekmeği düştüğü yerden
Bunlar hep iyi şeyler ya öte yanda
Olsa yüreğim yanmıyacak aslan heykelleri
Ama yok aslan heykelleri var köpek
Delikanlı bir köpeği var onunla yatıyor
Adalet Hanım iki kişilik karyolasında
Bozulmuş burjuva ahlakına örnek

Cemal Süreya


Şiirin İncelenmesi:

Aslan Heykelleri… Cemal Süreya’nın diğer tüm şiirlerinde yaptığı zeki kelime oyunlarından, ama bunun yanında sıklıkla temas etmediği sosyal görüşlerinden de beslenen, nesnel açıklamaya en kapalı şiirlerinden biri. Gene de eğer bir şiiri uzun uzadıya hem şekil hem içerik yönünden açıklayacaksam onun böyle bir esrime gücüne sahip olmasını isterim. Bu yüzden “Aslan Heykelleri”…

Öyleyse, şiirin nazım biriminin olmadığını, sekizlik dize gruplarının (ilk ikisi) ardından gelen bir yedilik ve bir dokuzluktan meydana geldiğini belirterek söze başlıyorum. İkinci Yeni şiir anlayışının bir parçası olan bu şiirde de kafiye, redif ve ölçü elbet yok. Yalnızca, bazı dize sonlarında “i” sesi ile yarım uyak yakalandığını söyleyebiliriz; “…kişi/ …heykelleri/ …heykelleri/ …yani/ …kelimeleri” gibi. Uyak örgüsü için, “abacaada/ aeaaafaa…” diyebiliriz lakin görüldüğü gibi burada da istikrarlılık söz konusu değil.

Ne var ki şiirde iç ahenk bu yarım uyaklarla ve müzikaliteyle oldukça başarılı bir biçem kazanarak sağlanmış. Okurken kulağınıza gelen uyum sayesinde estetik çabanın göz ardı edilmediğini ve hatta oldukça ön planda tutulduğunu fark ediyorsunuz. Kimi sözcüklerin kasıtlı tekrarı ise anlatımı önemli ölçüde güçlendirmiş; “ dokundukça dokundukça”, “Modigliani oğlu modigliani” gibi. Özellikle art arda gelen iki dizede muhakkak bir sesin tekrarına özen gösterilerek melodik bir üslup kazanıldığı görülebiliyor; ilk dizedeki “ç” sesi bunun güzel bir örneği olmuş.

Tüm bu biçim özelliklerini bir kenara bırakıp şiirin içeriğine gelmek isteyecek olursam İkinci Yeni Şiiri’ne değinmeden lafa girmem mümkün olmayacaktır. Cemal Süreya, 1954’ten sonra Turgut Uyar, Edip Cansever, Ece Ayhan, Ülkü Tamer gibi şairlerle başlayan ve esasta Birinci Yeni Şiiri’nin devamı olmayıp, tam tersine Garipçiler’in şiiri basitleştirmesine tepki göstererek dilde sapmalar ve serbest imgelerle beliren radikal bir değişim grubu olarak adlandırılan İkinci Yeni şairleri arasındadır. Sırf buradan hareketle onun şiirinde doğrudan anlam aramanın imkansızlığını fark edebiliriz. Onun şiirinde anlam bulunan değil, yaratılan bir şeydir ve bu da Cemal Süreya ve arkadaşlarının esasen ulaşmak istediği amaçtır. Bu grup, şiiri ahlakın ve ahlaki endişelerin sınırlayıcılığının kamçısından kurtarmak istemiştir, o dönem dünyada etkin olan varoluşçuluk ve gerçeküstücülük akımlarının tesirindedirler. Bilincin oluşturduğu doğruluklardan, kurumlardan saparak bilinçdışına yönelmişlerdir, bunun en doğal sonucu olarak da soyut şiir ve kapalılık kavramları şiirlerinde gerçek anlam kazanır. İlk okumada anlaşılmadığı için, şiirlerinin halka değil, sanat meraklılarına hitap ettiği de düşünülmedi değil.

Yukarıda geçen tüm özelliklerden dolayı, anlam bulamam bu şiirde, gene de kendi yarattığımı paylaşmak istiyorum.

Adım adım gidecek olursak, önce şiirde anlam düzlemini kuran imgelere, mecazlara bir göz atmak gerekecektir; “çoğaltan ellerini seviyorum kaç kişi/ hüzünleri denemişim kendimde/ olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi/ ya bu başını alıp gidiş boynundaki/ içimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi…” . Esasında şiirin bütününe yayılan bir imgelem var; bu yüzden dizeler arasından teker teker seçmek hem yanlış hem imkansız geliyor; yine de örnek oluşturması açısından önemli.

“kaç kişi” ifadesi şiirde belki de en sık beliren sözcük grubu, bunun şiirde anlamı ikinci plana iten İkinci Yeni şairlerinin olaya, nükteye, karaktere pek önem vermeyen tavrının bir ürünü olduğunu düşünüyorum; musikiyi güçlendirmek amaçlı geliyor bana her okuyuşumda. “hüzünleri denemek” deyişi… Şiirde önemli olan söyleyişi bulmaktır; çünkü pek fazla şey vardır içinizde ve malum düz yazı yazmadığınızdan söyleyeceğiniz şeyin özünü en estetik biçemle bir anda sunuverirsiniz. Kısacası denersiniz sözcükleri teker teker… Cemal Süreya’nın sözcüklerinin, bunalım duygularıyla bütünleşen hüzünleri olduğu kanısındayım. Bu yüzden şiirde bahsettiği kişiyi görmediği sürecin özlemiyle acı içindeyken, onu özlemenin mutluluğuyla, bu hüzünlü mutluluğu ifade etmek için birer birer hüzünleri, sözcükleri denediği şairsel dönemini kast ettiğini düşünüyorum, bu deyişle. “içimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi” cümlesinde, şiirde sözünü ettiği kişi sayesinde yaşadığı mutluluğu büyüyen bir ağaçla sembolize etmiş.

“Ya bu başını alıp gidiş boynundaki” dizesi ise, benim için tüm şiirdeki en güzel ve en başka dize, bu yüzden ayrı bir paragrafı hak ediyor. Aşığı olunan insanın bedeninin en vurgu yapılan yerlerinden biri sanırım; boyun. Ayrıca deyimler sözlüğünde de sıkça rastlanan bir sözcük. Özellikle boyun eğmek deyimi, belli türden bir zorbalığı görmezden gelmek, ona aldırmamak ve hatta onun kötü şartlarına kendini uydurmak anlamındadır ya, burada geçtiği şekilde boyun, tümüyle asi bir dille alınmış. Aşkın zorbalık olduğu düşüncesine karşı, başını alıp giden bir figürle iç içe verilmiş boyun. Tüm bu isyankar ve boyun eğmeyen boyun imgesi, “ya bu başını alıp gidiş boynundaki” ifadesinin tümüyle birlikte düşünüldüğünde aşkın en büyük riski olarak beliren kaybetmek ve bunun korkusuyla hüzünlü bir anlatıya dönüşüvermiş.

Şiirin tüm bu analizinden sonra, ona kuş bakışı süzen bir gözle bakmak ve ana duygusunun aşk olduğunu öne sürmek niyetindeyim. Şiir lirik bir anlatım taşıyor; hatta sevgiliye yazılmış hitapsız bir mektup olarak beliriyor. Genel olarak konusu aşk ve bir yandan da şiir, gene de söylediğim gibi kesin bilgi olamaz bu türden bir edebiyatta.

Son olarak, şiirdeki dört bölüme genel olarak değinmek gerekirse… Öncelikle ilk kısımda şair hem hüzünleri deneyerek yazdıklarından söz ediyor, hem de aslan heykellerinin aşklarını gösterdiğinden bahsediyor. “Yakışıklı aslan heykelleri”… “Bizim bu aşkımızın aslan heykelleri”… “Şahane değişik hüzün heykelleri yani…” Görülüyor ki; yakışıklı sözcüğüyle estetik, ikinci ifadeyle aşk, üçüncü ifadeyleyse hem şahane hem değişik hem de hüzün sözcükleri bir araya gelmiş. Öyleyse aslan heykelleri, İkinci Yeni şiirinin kavram haritası olarak da beliren bir sözcük grubu olmuş.

İkinci kısım, hem denenmemiş deyişlerle ilerleyen İkinci Yeni şiirine bir gönderme hem de sevgili olduğunu düşündüğüm kişinin gözlerine bir değiniş özelliği taşıyor. Birine aşık olunduğunda yalnızca onun gözlerinin olması, yalnızca aşık olunan kişinin onları görmesi değil… O gözlerin sürekli onu izlediği hissinin varlığı… Son dizede alkol bağımlısı, İtalyan ressam Modigliani’ye de bir gönderme var.

Üçüncü bölüm tüm sözcüklerin denenip, sevgiliye kavuşulduğu zaman gelen sevinç dönemine ithafen yazılmış, aslan heykellerinin onların gecesini doldurup mutluluklarının büyümesi anlatılıyor.

Son parçada önce sevgili geldikten sonra gelen huzur ortamı betimleniyor. “Ortalığın tazelenmesi”… Ne var ki, şair aslan heykelleri yardımıyla kurduğu bu güzel dünyayı bir çırpıda yıkıyor; “Ama yok aslan heykelleri var köpek/ Delikanlı bir köpeği var onunla yatıyor”. Sondaki bu dizeler çizilen tüm bir aşka darbe gibi düşünülebilir. “Bozulmuş burjuva ahlakına örnek” dizesiyle sonlanan şiir, tüm İkinci Yeni şairlerinin duruşundan farklı, Cemal Süreya’nın da genel tarzına aykırı bir sosyal ifadeyle tamamlanıyor.

Eğer İkinci Yeni şiirine meraklıysanız, sanırım kesinlikle okumanız ve kendi anlamınızı yaratmanız gereken bir şiir, aslan heykelleri... Ve elbet şairin tüm şiirlerinin toplandığı Sevda Sözleri...

Alıntı: kolikolik.blogspot.com


In Front of Visconti's Family House,
Lake Como, 1989, by Helmut Newton




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder