31 Ağustos 2021 Salı

Resumé / Dorothy Parker

Resumé

Razors pain you;
Rivers are damp;
Acids stain you;
And drugs cause cramp.
Guns aren’t lawful;
Nooses give;
Gas smells awful;
You might as well live.

Dorothy Parker





Curriculum Vitae

Les rasoirs font mal ;
Les rivières sont humides ;
Les drogues sont brutales ;
Les pilules sont perfides.
Les nœuds se défont ;
Les flingues sont interdits ;
Le gaz ne sent pas bon ;
Autant rester en vie.

Dorothy Parker





Resumé

I rasoi fanno male;
i fiumi sono umidi;
l’acido macchia;
i farmaci danno i crampi.
Le pistole sono illegali;
i cappi cedono;
il gas ha un odore terribile.
Tanto vale vivere.

Dorothy Parker





Résumé

Así como las navajas lastiman
y los ríos son húmedos
los ácidos te manchan
y las drogas acalambran.
Las armas no son legales,
los nudos corredizos ceden,
y el gas huele horrible,
tú bien podrías vivir.

Dorothy Parker

Versión de Claudia Sbolci





Résumé

Los ríos empapan.
La altura da vértigos.
Las sogas sofocan.
Las navajas salpican.
El gas apesta.
El veneno da náuseas.
Las pistolas aturden.
Mejor vivir.

Dorothy Parker

Versión de Gabriel Zaid





Résumé

Si lastiman las navajas
Los ríos mojan por todas partes
Todos los ácidos manchan
y las drogas dan calambres
Las pistolas están prohibidas
Los nudos corredizos ceden
Hiede el gas de la cocina
A vivir, que es lo que se puede

Dorothy Parker

Versión libre de Eduardo Berti





Özet

Jilet yakar canını;
Nehirler ıslak;
Asit leke yapar;
Ve ilaçlar kramp;
Halat kopar;
Tabanca yasadışı;
Gaz berbat kokar;
Yaşasan en iyisi.

Dorothy Parker

Angelina Jolie as "Lisa" in Girl, Interrupted (1999)

Αναλογίες / Γιάννης Ρίτσος

Αναλογίες

Θολά τ’ αστέρια μες στη στέρνα,
η στέρνα μες στη μέση της παλιάς αυλής,
σαν τον καθρέφτη της κλεισμένης κάμαρας.
 
Γύρω στη στέρνα κάθονται τα περιστέρια,
άκρη άκρη στο φεγγάρι οι ασβεστωμένες γλάστρες,
γύρω γύρω στην πληγή μας τα τραγούδια μας.

Γιάννης Ρίτσος

Σημειώσεις στα περιθώρια του χρόνου (1938-1941)




Proportions

The stars are muddy in the cistern
the cistern in the middle of the old yard
like a mirror of the closed room

The doves sit around the cistern
whitewashed flowerpots sit end-to-end in the moon
around and around our wound our songs

Yannis Ritsos

Translated by Manolis Aligizakis





Proportions

Stars in the disheveled cistern
cistern in the middle of the old courtyard
just like the mirror of the locked room.

Pigeons around the cistern
flowers pots in the framework of the moon painted with lime
our ballads, our songs around our wound.

Yannis Ritsos

Translators: Özdemir İnce, Ioanna Kuçuradi

(From the book "Tanık Şiirler")





Benzerlikler

Su deposunda donuk yıldızlar,
Mühürlü bir odadaki ayna gibi
Eski avlunun ortasında duran depoda.
Güvercinler konuyor çevresine.
Boş beyaz saksılar
Sınırını çiziyor ay ışığının.
Sessizce bir türkü söylüyoruz
İçimizde bir yaraya bakarak

Yannis Ritsos

Çeviri: Cevat Çapan





Benzeşim

Yıldızlar karmakarışık sarnıçta
sarnıç eski avlunun ortasında
kapalı odanın aynası gibi.

Sarnıcın çevresinde güvercinler
ayın çerçevesinde çiçek saksıları kireçle boyanmış
yaramızın çevresinde türkülerimiz şarkılarımız.

Yannis Ritsos

Çevirenler: Özdemir İnce, Ioanna Kuçuradi

("Tanık Şiirler" kitabından)


Well, Millstone And Cistern Under Trees.
Painting by Paul Cezanne (Reproduction).

28 Ağustos 2021 Cumartesi

Robert Walser, so in einem Brief an Max Rychner vom 20. Juni 1927. / Robert Walser

"Mein Herr, daß ich vor ungefähr zehn Jahren anfing, alles, was ich produziere, zuerst scheu und andächtig mit Bleistift hinzuskizzieren, wodurch der Prozeß der Schriftstellerei naturgemäß eine beinahe in’s Kolossale gehende, schleppende Langsamkeit erfuhr. Ich verdanke dem Bleistiftsystem, das mit einem folgerichtigen, büreauhaften Abschreibesystem verquickt ist, wahre Qualen, aber diese Qual lehrte mich Geduld, derart, daß ich im Geduldhaben ein Künstler geworden bin.

(...)

Für mich jedoch hat die Bleistifterei eine Bedeutung. Für den Schreiber dieser Zeilen gab es nämlich einen Zeitpunkt, wo er die Feder schrecklich, fürchterlich haßte, wo er ihrer müde war, wie ich es Ihnen kaum zu schildern imstand bin, wo er ganz dumm wurde, so wie er sich ihrer nun ein bißchen zu bedienen begann, und um sich von diesem Schreibfederüberdruß zu befreien, fing er an, zu bleistifteln, zu zeichnelen, zu gfätterlen. Für mich ließ es sich mit Hülfe des Bleistiftes wieder beser spielen, dichten; es schien mir, die Schriftstellerlust lebe dadurch von neuem auf. Ich darf Sie versichern, daß ich (es begann dies schon in Berlin) mit der Feder einen wahren Zusammenbruch meiner Hand erlebte, eine Art Krampf, aus dessen Klammern ich mich auf dem Bleistiftweg mühsam, langsam befreite. Eine Ohnmacht, ein Krampf, eine Dumpfheit sind immer etwas körperliches und zugleich seelisches. Es gab also für mich eine Zeit der Zerrüttung, die sich gleichsam in der Handschrift, im Auflösen derselben, abspiegelte und beim Abschreiben aus dem Bleistiftauftrag lernte ich knabenhaft wieder – schreiben."

Robert Walser

(Robert Walser, so in einem Brief an Max Rychner vom 20. Juni 1927.)





"Approximately ten years ago I began to first shyly and reverentially sketch out in pencil everything I produced, which naturally imparted a sluggishness and slowness to the writing process that assumed practically colossal proportions. This pencil system, which is inseparable from a logically consistent, office-like copying system, has caused me real torments, but this torment taught me patience, such that I now have mastered the art of being patient.

(...)

This pencil method has great meaning for me. The writer of these lines experienced a time when he hideously, frightfully hated his pen, I can’t begin to tell you how sick of it he was; he became an outright idiot the moment he made the least use of it; and to free himself from this pen malaise he began to pencil-sketch, to scribble, fiddle about. With the aid of my pencil I was better able to play, to write; it seemed this revived my writerly enthusiasm. I can assure you (this all began in Berlin) I suffered a real breakdown in my hand on account of the pen, a sort of cramp from whose clutches I slowly, laboriously freed myself by means of the pencil. A swoon, a cramp, a stupor -- these are always both physical and mental. So I experienced a period of disruption that was mirrored, as it were, in my handwriting and its disintegration, and when I copied out the texts from this pencil assignment, I learned again, like a little boy, to write."

Robert Walser

(From a letter to Max Rychner dated June 20, 1927.)





"Biliniz ki beyefendi, yaklaşık on yıl önce ürettiğim her şeyin taslağını, çekine çekine ve hülyalara dalarak, önce kurşunkalemle yazmaya başladım. Bu da elbette yazma sürecine, neredeyse devasa boyutlarda, bıktırıcı bir yavaşlık yüklüyordu. Son derece tutarlı ve adeta bürokratik bir kopya sistemiyle at başı giden kurşunkalem sisteminden gerçek bir azap çekiyordum ama bu işkence bana sabrı öğretti. Öyle ki sabretme sanatında usta oldum.

(...)

Bir metnin kaleme alınması çevresinde doğan böylesi bir bilgiçlik gösterisini gülünç bulacaksınız belki de. Bununla birlikte kurşunkalem yöntemi benim için bir anlam taşıyor. Bu satırların yazarına dönecek olursak, gerçekten de öyle bir an geldi ki dolmakaleme karşı ürkütücü, korkutucu bir tiksintiye kapıldı. Size zar zor tarif edebileceğim bir ölçüde bıktı. Kullanmaya başlar başlamaz büsbütün aptallaşıyordu. Bu dolmakalem nefretinden kurtulmak için kurşunkalemle karalamalar yazmaya, taslaklar hazırlamaya, gırgır yapmaya koyuldu. Bana kalırsa kurşunkalem yardımıyla daha iyi oynayabiliyor, daha iyi yazabiliyordum: işte asıl o zaman yazmanın hazzı can buluyormuş gibi geliyordu bana. Sizi temin ederim ki dolmakalemle (Berlin’de başladı bu mesele) elimin gerçek anlamda başarısızlığa uğradığını yaşadım. Bir tür kramp, bir tür kıskaçtı bu. Kurşunkalem kullanmak zar zor, ağır ağır kurtardı beni bundan. Güçsüzlük, kramp, boğulma her zaman hem bedensel hem de zihinsel bir şeydir. Bir bakıma yazıya, yazının dağılıp bozulmasına yansıyan bir harap olma döneminden geçtim demek. Yazdıklarımı kurşunkalemle kopyalayarak ancak, yazmayı yeniden öğrenebildim, tıpkı küçük bir çocuk gibi.”

Robert Walser

(Max Rychner'e 20 Haziran 1927 tarihinde yazılmış bir mektuptan)

Robert Walser, Switzerland, 1940s,
by Carl Seelig

16 Ağustos 2021 Pazartesi

To the Lighthouse / Virginia Woolf

"For now she need not think of anybody. She coud be herself, by herself. And that was what now she often felt the need of - to think; well not even to think. To be silent; to be alone. All the being and the doing, expansive, glittering, vocal, evaporated; and one shrunk, with a sense of solemnity, to being oneself, a wedge-shaped core of darkness, something invisible to others... and this self having shed its attachments was free for the strangest adventures."

Virginia Woolf ~ (To the Lighthouse, 1927)





"Porque ahora ya no necesitaba pensar en nadie. Podía ser ella misma y estar sola. Y eso era lo que, con frecuencia ya, sentía que necesitaba: tiempo para pensar; en realidad, ni siquiera para pensar: más bien para estar callada, para estar sola. Todo el existir y el hacer, y lo que había en ello de expansivo, de brillante, de ruidoso, se evaporaba; y había que limitarse, con un sentimiento de solemnidad, a ser uno mismo, un núcleo de oscuridad con forma de cuña, algo invisible a los demás. Siguió tejiendo y erguida en la silla, porque era así como sentía que era ella; y aquel yo, libre de cualquier vínculo, podía emprender las más extrañas aventuras."

Virginia Woolf ~ (Al faro, 1927)





"Perché allora lei non doveva pensare a nessuno. Poteva essere se stessa, starsene per conto suo. Ed era proprio questa la cosa di cui in quel periodo sentiva spesso il bisogno: pensare, o meglio, neppure pensare. Starsene in silenzio; starsene da sola. Tutto Tessere e il fare, espansivi, luccicanti, vocali, svanivano; e ci si ripiegava, con un senso di solennità, a essere se stessi, un nucleo cuneiforme di oscurità, qualcosa di invisibile agli altri. Sebbene continuasse a lavorare a maglia e a stare seduta dritta, era così che si sentiva; e questo suo io, essendosi liberato da ogni legame, era libero di compiere le più strane avventure."

Virginia Woolf ~ (Gita al faro, 1927)





"Artık hiç kimseyi düşünmek gibi bir derdi kalmamıştı. Şimdi, olduğu gibi görünebilir, kendi kendine olabilirdi. Şu son zamanlarda en çok gereksinim duyduğu şey de buydu — düşünmek; düşünmek bile değil, susmak, yalnız başına kalmak. O zaman tüm o abartmalı, yaldızlı, sesli varlık ve davranışlar buhar olup uçuyordu. Şimdi de örgüsünü örüyor, dimdik oturuyor ama kendini işte böyle duyumsuyordu. Tüm bağlarından koparak özgürleşen bu varlık artık en şaşılası serüvenlere hazırdı."

Virginia Woolf ~ (Deniz Feneri, 1927)

Çeviri: Naciye Akseki Öncül

Lighthouse at Two Lights. 1929, by Edward Hopper

5 Ağustos 2021 Perşembe

Kalıp duruyoruz... / Turgut Uyar

Kalıp duruyoruz...

Kalıp duruyoruz
Öyle kalıp gibi duruyoruz ve işkence
Bir naylon havan kalıbı gibi
İçinde sarımsak ve ceviz dövülen
Üç dört kalıp bir işkence
Gökte ay elbet vardır vazgeçemeyiz
Sonra planya tezgahı ve şalter
Sonra çocuklar sonra maden çubuğu
Ağaçlar yanmıştır elbet uzak ormanlarda
Ve güneş yanmıştır
Kalıp dururuz diyelim bir piston kalıbı

Bayram yemekleri vardır elbet vazgeçemeyiz
Orman da vardır deniz de vardır
Bir kadının garip bir lehçeyle söylediği
Yollar da vardır elbet
Yollar da vardır
Türkülerini kendinin söylediği
Kalıp dururuz
Basımevlerindeki kasalarında
Bekleyen kapital harflerin durduğu gibi
Satırbaşlarında yerini bekleyen
Gökte ay ve güneş yerde biz
Yani mutlu muyuz mutsuz muyuz
Ey yerden ve gökten
Yetişenler söyleyin
Siz ne diyorsunuz

Turgut Uyar - (Kayayı Delen İncir)

Turgut Uyar

4 Ağustos 2021 Çarşamba

L’Eternité / Arthur Rimbaud

L’Eternité

Elle est retrouvée.
Quoi ? – L’Eternité.
C’est la mer allée
Avec le soleil.

Ame sentinelle,
Murmurons l’aveu
De la nuit si nulle
Et du jour en feu.

Des humains suffrages,
Des communs élans
Là tu te dégages
Et voles selon.

Puisque de vous seules,
Braises de satin,
Le Devoir s’exhale
Sans qu’on dise : enfin.

Là pas d’espérance,
Nul orietur.
Science avec patience,
Le supplice est sûr.

Elle est retrouvée.
Quoi ? – L’Eternité.
C’est la mer allée
Avec le soleil.

(Mai 1872)

Arthur Rimbaud





Eternity

It has been found again! What? Eternity. It is the sea mingled with the sun.

My immortal soul, keep your vow despite the lonely night and the day on fire.

Thus you detach yourself from human approval, from common impulses! You fly off as you may…

-No hope, never; and no orietur. Knowledge and fortitude, torture is certain.

No more tomorrow, satiny embers, your own heart is the [only] duty.

It has been found again! – What? – Eternity. It is the sea mingled with the sun.

(May 1872)

Arthur Rimbaud





La Eternidad

La encontraron.
¿Qué? — La Eternidad.
Es la mar que se fue
Con el sol.

Alma centinela,
Confesémonos
De la noche inútil
Y del día en llamas.

De las opiniones humanas,
De los impulsos comunes
Ahí te liberas
Y vuelas según.

Ya que sólo de ustedes,
brasas de seda,
el Deber se exhala
sin decir: por fin.

No hay esperanza,
Ningún orietur¹.
Ciencia con paciencia,
El suplicio es seguro.

La encontraron.
¿Qué? — La Eternidad.
Es la mar que se fue
Con el sol.

(Mayo 1872)

Arthur Rimbaud





L'Eternità

È ritrovata.
Che? – L'Eternità.
È il mare andato via
Col sole.

Anima sentinella,
Mormoriamo l'assenso
Della notte di nulla
E del giorno di fuoco.

Dai suffragi umani,
Dai comuni slanci,
Tu là ti liberi
E voli a seconda.

Poi che da voi sole,
Braci di raso,
Esala il Dovere,
Senza un: finalmente.

Là niente speranza,
Non c'è un orietur.
Scienza con pazienza,
Il supplizio è certo.

È ritrovata.
Che? – L'Eternità.
È il mare andato via
Col sole.

(Maggio 1872)

Arthur Rimbaud

Traduzione di Diana Grange Fiori





Sonsuzluk

Bulundu yeni baştan!
Ne? Sonsuz olan
Denizdir karışan
Güneşe.

Gönlüne kulak ver
Sonsuz ruhum sen
Yalnız geceye ve
Ateşli güne rağmen.

Seçim meçimmis,
Dayanışma falan!..
Boş ver bunları
Haydi havalan...

Yok orda umut
Kurtuluş bir tek;
Bekle bilimi,
Ceza gelecek.

Yarını unutunuz
Atlastan korlar.
Görev olmalı
Bütün arzunuz.

Bulundu yeni baştan!
Ne? - Sonsuz olan.
Denizdir karışan
Güneşe.

(Mayıs 1872)

Arthur Rimbaud

(Cehennemde Bir Mevsim, S. 135-137)

Çeviri: Erdoğan Alkan

The spectacle of Georgian Bay. by Jeff Dunas