20 Ekim 2015 Salı

Alice's Adventures in Wonderland / Lewis Carroll

"Would you tell me, please, which way I ought to go from here?"
"That depends a good deal on where you want to get to," said the Cat.
"I don't much care where" said Alice.
"Then it doesn't matter which way you go," said the Cat.
"Mas long as I get somewhere," Alice added as an explanation.
"Oh, you're sure to do that," said the Cat, "if you only walk long enough."

Lewis Carroll - (Alice's Adventures in Wonderland)





"«Mi vuoi dire, per favore, quale strada devo prendere per uscire di qui?»
«Dipende in gran parte da dove vuoi andare» rispose il Gatto.
«Non mi importa dove -» disse Alice.
«Allora non importa nemmeno quale strada prendi» replicò il Gatto.
«- purché io arrivi da qualche parte» aggiunse Alice come spiegazione.
«Ma da qualche parte ci arrivi di sicuro» disse il Gatto, «se vai sempre avanti senza fermarti.»"

Lewis Carroll – (Le avventure di Alice nel paese delle meraviglie)





- ¿Podrías decirme, por favor, qué camino debo seguir para salir de aquí?
- Esto depende en gran parte del sitio al que quieras llegar - dijo el Gato.
- No me importa mucho el sitio... -dijo Alicia.
- Entonces tampoco importa mucho el camino que tomes - dijo el Gato.
- ... siempre que llegue a alguna parte - añadió Alicia como explicación.
- ¡Oh, siempre llegarás a alguna parte - aseguró el Gato -, si caminas lo bastante!

Lewis Carroll - (Las aventuras de Alicia en el país de las maravillas)





- Voudriez-vous me dire, s'il vous plaît, par où je dois m'en aller d'ici ?
- Cela dépend beaucoup de l'endroit où tu veux aller.
- Peu importe l'endroit...
- En ce cas, peu importe la route que tu prendras.
- ... pourvu que j'arrive quelque part », ajouta Alice en guise d'explication.
- Oh, tu ne manqueras pas d'arriver quelque part, si tu marches assez longtemps.

Lewis Carroll - (Alice au pays des merveilles)





"Lütfen bana hangi yolu izlemem gerektiğini söyler misiniz?"
"Bu nereye gitmek istediğine göre değişir" dedi Kedi.
"Aslında nereye gittiğim pek umurumda değil" dedi Alice.
"O zaman hangi yolu izlersen izle, fark etmez" dedi Kedi.
"Bir yere varayım, yeter" diye tamamladı Alice sözünü.
"Ah, bundan kuşkun olmasın" dedi kedi, "eğer yeteri kadar yürürsen."

Lewis Carroll - (Alice Harikalar Diyarında)


La Famille série, by Alain Laboile




17 Ekim 2015 Cumartesi

Η Πόλις / Κωνσταντίνος Π. Καβάφης

Η Πόλις

ΕίπεςΘα πάγω σ' άλλη γή, θα πάγω σ' άλλη θάλασσα,
Μια πόλις άλλη θα βρεθεί καλλίτερη από αυτή.
Κάθε προσπάθεια μου μια καταδίκη είναι γραφτή
κ' είν' η καρδιά μου — σαν νεκρός — θαμένη.
Ο νους μου ως πότε μες στον μαρασμό αυτόν θα μένει.
Οπου το μάτι μου γυρίσω, όπου κι αν δω
ερείπια μαύρα της ζωής μου βλέπω εδώ,
που τόσα χρόνια πέρασα και ρήμαξα και χάλασα

Καινούριους τόπους δεν θα βρεις, δεν θάβρεις άλλες θάλασσες.
Η πόλις θα σε ακολουθεί. Στους δρόμους θα γυρνάς
τους ίδιους. Και στες γειτονιές τες ίδιες θα γερνάς
και μες στα ίδια σπίτια αυτά θ' ασπρίζεις.
Πάντα στην πόλι αυτή θα φθάνεις. Για τα αλλού — μη ελπίζεις —
δεν έχει πλοίο για σε, δεν έχει οδό.
Ετσι που τη ζωή σου ρήμαξες εδώ
στην κώχη τούτη την μικρή, σ' όλην την γή την χάλασες.

Κωνσταντίνος Π. Καβάφης





THE CITY

You said, "I will go to another land, I will go to another sea.
Another city will be found, a better one than this.
Every effort of mine is a condemnation of fate;
and my heart is — like a corpse — buried.
How long will my mind remain in this wasteland.
Wherever I turn my eyes, wherever I may look
I see black ruins of my life here,
where I spent so many years destroying and wasting."

You will find no new lands, you will find no other seas.
The city will follow you. You will roam the same
streets. And you will age in the same neighborhoods;
and you will grow gray in these same houses.
Always you will arrive in this city. Do not hope for any other —
There is no ship for you, there is no road.
As you have destroyed your life here
in this little corner, you have ruined it in the entire world.

Constantine P. Cavafy

Translated by Lawrence Durrell - (The Alexandria Quartet)





LA CIUDAD

Dijiste:
"Iré a otro país, veré otras playas;
buscaré una ciudad mejor que ésta.
Todos mis esfuerzos son fracasos
y mi corazón, como muerto, está enterrado.
¿Por cuánto tiempo más estaré contemplando estos
despojos?
A donde vuelvo la mirada,
veo sólo las negras ruinas de mi vida,
aquí, donde tantos años pasé, destruí y perdí."

No encontrarás otro país ni otras playas,
llevarás por doquier y a cuestas tu ciudad;
caminarás las mismas calles,
envejecerás en los mismos suburbios,
encanecerás en las mismas casas.
Siempre llegarás a esta ciudad:
no esperes otra,
no hay barco ni camino para ti.
Al arruinar tu vida en esta parte de la tierra,
la has destrozado en todo el universo.

Constantino Cavafis

Traducción de Cayetano Cantú





La Città

Hai detto: "Per altre terre andrò, per altro mare.
Altra città, più amabile di questa, dove
ogni mio sforzo è votato al fallimento,
dove il mio cuore come un morto sta sepolto,
ci sarà pure. Fino a quando patirò questa mia inerzia?
Dei lunghi anni, se mi guardo attorno,
della mia vita consumata qui, non vedo
che nere macerie e solitudine e rovina".

Non troverai altro luogo non troverai altro mare.
La città ti verrà dietro. Andrai vagando
per le stesse strade. Invecchierai nello stesso quartiere.
Imbiancherai in queste stesse case. Sempre
farai capo a questa città. Altrove, non sperare,
non c’è nave non c’è strada per te.
Perché sciupando la tua vita in questo angolo discreto
tu l’hai sciupata su tutta la terra.

Konstantinos Petrou Kavafis





LA VILLE

Tu dis : «J'irais vers d'autres pays, vers d'autres rivages. Je finirais bien par trouver une autre ville, meilleure que celle-ci, où chacune de mes tentatives est condamnée d'avance, où mon cœur est enseveli comme un mort. Jusqu'à quand mon esprit restera-t-il dans ce marasme ? Où que je me tourne, où que je regarde, je vois ici les ruines de ma vie, cette vie que j'ai gâchée et gaspillée pendant tant d'années.»

Tu ne découvriras pas de nouveaux pays, tu ne découvriras pas de nouveaux rivages. La ville te suivra. Tu traîneras dans les mêmes quartiers, et tes cheveux blanchiront dans les mêmes maisons. Où que tu ailles, tu débarqueras dans cette même ville. Il n'existe pour toi ni bateau ni route qui puisse te conduire ailleurs. N'espère rien. Tu as gâché ta vie dans le monde entier, tout comme tu l'as gâchée dans ce petit coin de terre.

Constantin Cavafy

Traduction du grec de Marguerite Yourcenar et Constantin Dimaras, Editions Gallimard/Poésie, 1994, ISBN : 2070321754, page 93





ŞEHİR

"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim," dedin,
"bundan daha iyi başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim ülkede."

Yeni bir ülke bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda
dolaşacaksın. Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma-
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

Konstantinos Kavafis

Çeviri: Cevat Çapan





KENT

"Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.
Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam;
ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada
gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca
yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın."

Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın
aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın
ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,
ne bir gemi var, ne de bir yol sana.
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,
yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.

Konstantinos Kavafis

Çeviri: Herkül Millas ve Özdemir İnce


Dreamwalker, by Drasa

15 Ekim 2015 Perşembe

Jean Baudrillard / Cool Memories V

"The man who has lost his key in the dark and looks for it under the street light because that's the only place there's any chance of finding it. It is more or less the same as Nietzsche's parable about objects and mirrors (if you focus on the mirror, you lose sight of the objects; if you focus on the objects, you lose sight of the mirror). You can't have both at the same time. The difference is that, in the story of the mirrors, the objects are in the place where you are looking, but are simply substituted by the surface that necessarily reflects them, whereas in the story of the key, the object is being sought not where it is, but where it would be found if it were (though it isn't).

In the first case, knowledge finds its way around in the play of representation. In the other, there is a disjunction: on the one hand, an area of light; on the other, darkness at the place where the key was lost. Is it better to be under the street lamp and fully in the light or elsewhere with the unfindable key?"

Jean Baudrillard - (Cool Memories V)

Translated by Chris Turner





"Adam, anahtarını karanlıkta kaybediyor ve sokak lambasının ışığında arıyor, çünkü anahtarını bulabileceği tek yer orası. Nietzsche’nin nesneler ve aynayla ilgili söylediği meselenin hemen hemen aynısı: (eğer aynaya odaklanırsanız nesneleri gözden kaybedersiniz, eğer nesnelere odaklanırsanız aynayı gözden kaybedersiniz). Her ikisini aynı anda yakalamak imkansızdır.

İki mesel arasındaki fark şu: Aynaların tarihine göre nesneler görüldükleri söylenen yerdedirler ve onları yansıtmak zorunda olan yüzey, onların yerini almakla yetinmiştir; oysa anahtarların tarihine göre, nesne bulunduğu yerde değil, eğer orada olmuş olsaydı (ancak orada değildir) bulunacağı yerde aranır.

Birinci durumda, bilgi kendine tasarımın oyununda bir yol açmaktadır -diğer durumda ise, bölünme söz konusudur: Bir yanda, ışıklı bir bölge, diğer yanda anahtarın kaybolduğu gece vardır. Sokak lambasının parlak ışığı altında olmak mı iyidir, yoksa başka bir yerde, asla bulunamayacak anahtarla birlikte olmak mı?"

Jean Baudrillard - (Cool Anılar V)

Çeviri: Yaşar Avunç, Ayşegül Sönmezay (Ayrıntı Yayınları)


Tosbağa sokak, Beyoğlu, İstanbul, 1954, by Ara Güler

Mikhail Lermontov / A Hero of Our Time

"In simple hearts the feeling for the beauty and grandeur of nature is a hundred-fold stronger and more vivid than in us, ecstatic composers of narratives in words and on paper."

Mikhail Lermontov - (A Hero of Our Time)





"En los corazones sencillos, el sentimiento de la hermosura y majestad de la naturaleza es cientos de veces más vivo que en nosotros, los que narramos, admiramos, valiéndonos de la palabra y del papel."

Mijaíl Lérmontov - (Un héroe de nuestro tiempo)





"Tabiatın büyüklüğünün, güzelliğinin yarattığı duygu, basit kalplerde, bizim gibi, sözle olsun yazıyla olsun, coşkuyla hikayeler anlatan kişilerin kalplerinde olduğundan çok daha güçlüdür."

Mihail Lermontov - (Zamanımızın Bir Kahramanı)


Salar de Uyuni, Bolivia, 2012, by Woo Keon Park

12 Ekim 2015 Pazartesi

Cierto cansancio / Pablo Neruda

CIERTO CANSANCIO

No quiero estar cansado solo,
quiero que te canses conmigo.

Cómo no sentirse cansado
de cierta ceniza que cae
en las ciudades en otoño,
algo que ya no quiere arder,
y que en los trajes se acumula
y poco a poco va cayendo
destiñendo los corazones.

Estoy cansado del mar duro
y de la tierra misteriosa.
Estoy cansado de las gallinas:
nunca supimos lo que piensan,
y nos miran con ojos secos
sin concedernos importancia.

Te invito a que de una vez
nos cansemos de tantas cosas;
de los malos aperitivos
y de la buena educación.

Cansémonos de no ir a Francia
cansémonos de por lo menos
uno o dos días en la semana
que siempre se llaman lo mismo
como los platos en la mesa,
y que nos levantan, a qué?
y que nos acuestan sin gloria.

Digamos la verdad al fin,
que nunca estuvimos de acuerdo
con estos días comparables
a las moscas y a los camellos.

He visto algunos monumentos
erigidos a los titanes,
a los burros de la energía.
Allí los tienen sin moverse
con sus espadas en la mano
sobre sus tristes caballos.
Estoy cansado de las estatuas.
No puedo más con tanta piedra.

Si seguimos así llenando
con los inmóviles el mundo,
cómo van a vivir los vivos?

Estoy cansado del recuerdo.

Quiero que el hombre cuando nazca
respire las flores desnudas,
la tierra fresca, el fuego puro,
no lo que todos respiraron.

Dejen tranquilos a los que nacen!
Dejen sitio para que vivan!
No les tengan todo pensado,
no les lean el mismo libro,
déjenlos descubrir la aurora
y ponerle nombre a sus besos.

Quiero que te canses conmigo
de todo lo que está bien hecho.
De todo lo que nos envejece.
De lo que tienen preparado
para fatigar a los otros.

Cansémonos de lo que mata
y de lo que no quiere morir.

Pablo Neruda - (Estravagario / Buenos Aires: Losada, 1958)





A CERTAIN WEARINESS

I don’t want to be tired alone,
I want you grow whit me.

How can we not be weary
of the king of fine ash
which falls on cities in autumn,
something which doesn’t quite burn,
which collects in jackets
and little by little settles,
discolouring the heart.

I’m tired of the harsh sea
and the mysterious earth.
I’m tired of the chickens –
we never know what they think,
and they look at us dry eyes
as though we were unimportant.

Let us for once – I invite you –
be tired of so many things,
of awful aperitifs,
of a good education.

Tired of not going to France,
tired of a least
one or two days in the week
which have always the same names
like dishes on the table,
and of getting up – what for? –
and going to be without glory.

Let us finally tell the truth:
we never thought much of
these days that are like
houseflies or camels.

I have seen some monuments
raised to titans,
to donkeys of industry.
They’re there, motionless,
with their swords in their hands
on their gloomy horses.
I’m tired of statues.
Enough of all that stone.

If we go on filling up
the world whit still things,
how can the living live?

I am tired of remembering.

I want men, when they’re born,
to breathe in naked flowers,
fresh soil, pure fire,
not just what everyone breathes.
Leave the newborn in peace!

Leave room for them to live!
Don’t think for them,
don’t read them the same book;
let them discover the dawn
and name their own kisses.

I want you to be weary with me
of all that is already well done,
of all that age us.
Of all that lies in wait
to wear out other people.

Let us be weary of what kills
and of what doesn’t want to die.

Pablo Neruda - (Extravagaria, 1958)

Translated by Alastair Reid





CERTA STANCHEZZA

Non voglio esser stanco solo,
voglio che ti stanchi con me.

Come non esser stanco
di certa cenere che cade
sulle città in autunno,
qualcosa che più non vuol ardere,
che s’accumula sui vestiti
e a poco a poco va cadendo
scolorando i cuori.

Son stanco del duro mare
E della terra misteriosa:
Son stanco delle galline:
mai abbiamo saputo cosa pensano,
e ci guardano con occhi asciutti
senza concederci importanza.

Ti invito perché finalmente
ci stanchiamo di tante cose,
dei cattivi aperitivi
e della buona educazione:

Stanchiamoci di non andare in Francia,
stanchiamoci perlomeno
d’uno o due giorni la settimana
che sempre si chiamano a un modo
come i piatti sulla tavola
e che ci destano,perché?
E che ci coricano senza gloria.

Diciamo alfine la verità
che mai siamo stati d’accordo
con questi giorni paragonabili
alle mosche e ai cammelli.

Ho visto i monumenti
innalzati ai titani,
agli asini dell’energia
Li tengono lì immobili
con le loro spade in mano
sopra quei tristi cavalli:
Sono stanco delle statue.
Non ne posso più di tanta pietra.

Se continuiamo a riempire così
con gli immobili il mondo,
come potranno vivere i vivi?

Sono stanco del ricordo.

Voglio che l’uomo quando nasce
respiri i fiori nudi,
la terra fresca,il fuoco puro,
non ciò che tutti respirano.

Lasciate tranquilli quelli che nascono!
Fate posto perché vivano!
Non gli fate trovare tutto pensato,
non gli leggete lo stesso libro,
lasciate che scoprano l’aurora
e che diano un nome ai loro baci.

Voglio che ti stanchi con me
Di tutto ciò che è ben fatto.
Di tutto ciò che ci invecchia.
Di ciò che han preparato
per affaticare gli altri.

Stanchiamoci di ciò che uccide
E di ciò che non vuol morire.

Pablo Neruda - (Estravagario / Buenos Aires: Losada, 1958)





TASTAMAM YORULMAK

Tek başıma yorulmak istemiyorum,
sen de benimle yorul istiyorum.

Nasıl yorulmaz insan
sonbaharda şehirlere
düşen o külden;
artık yanmak istemeyen şeyden,
giysilerde birikip
yürekleri soldurarak
yavaş yavaş düşenden?

Yoruldum hırçın denizden
gizemli topraktan yoruldum.
Yoruldum tavuklardan:
Hiç bilmeyiz ne düşünürler
ve hiç önem vermeden
kuru gözlerle bakarlar bize.

Yorulmaya çağırıyorum seni de
bir sürü şeyden ve bir kerede;
berbat aperatiflerden
ve iyi eğitimden.

Yorulalım Fransa’ya gitmemekten,
yorulalım en azından
bir iki gününden haftanın:
Masadaki tabaklar gibi
hep aynıdır adları
ve bizi uyandırırlar, niye?
Hiç keyifsiz uyuturlar yine.

Hadi, itiraf edelim artık
hiç anlaşamadık biz
sineklere ve develere
benzeyen bu günlerle.

Bir kaç heykel gördüm,
muktedirler için,
gayretkeş eşekler için dikilmiş.
Öylece duruyorlar, hiç hareketsiz,
ellerinde kılıçları
altlarında hüzünlü atları.
Anıtlardan yoruldum.
Daha dayanamam bu kadar taşa.

Eğer böyle hareketsizlerle
doldurmayı sürdürürsek dünyayı
nasıl yaşayacak yaşayanlar?

Hatırlamaktan yoruldum.

İstiyorum ki insan doğduğunda
çıplak çiçekler solusun,
taze toprak, saf ateş solusun;
herkesin soluduğunu değil.
Rahat bırakın yeni doğanları!

Yaşamaları için yer bırakın!
Onlar için düşünmeyin her şeyi,
aynı kitabı okumayın onlara
bırakın kendileri bulsun aydınlığı,
bırakın isim koysunlar öpmelerine.

Sen de benimle yorul istiyorum,
iyi yapılmış her şeyden.
Bizi yaşlandıran her şeyden.

Başkalarını bıktırmak için
hazırlanan şeylerden.

Yorulalım öldürenden
ve ölmek istemeyenden.

Pablo Neruda - (Kuruntular Kitabı, 1958)

Çeviri: Bülent Kale


Pablo Neruda y Matilde Urrutia

Juan Gelman / Epitafio

Epitafio

Un pájaro vivía en mí.
Una flor viajaba en mi sangre.
Mi corazón era un violín.

Quise o no quise. Pero a veces
me quisieron. También a mí
me alegraban: la primavera,
las manos juntas, lo feliz.

¡Digo que el hombre debe serlo!

Aquí yace un pájaro.
Una flor.
Un violín.

Juan Gelman





Epitaph

A bird once lived in me.
A flower traveled in my blood.
My heart was once a violin.

I loved or didn’t love. But sometimes
I was loved. I reveled in
them, too: the spring,
the hands together, bliss.
I say, and so a man should be!

(Here lies a bird.
A flower.
A violin.)

Juan Gelman (1930-2014 / Argentine poet)





Mezartaşı Yazısı

Bir kuş yaşıyordu bende.
Bir çiçek dolanıyordu kanımda.
Yüreğim bir kemandı.

Sevdim ya da sevmedim. Ama ara ara
sevildim. Bana da neşe
kattı: ilkbahar, tutuşan eller,
mutluluğa özgü tüm şeyler.

İşte böyle olmalı insan!

(Burada bir kuş yatıyor.
Bir çiçek.
Bir keman.)

Juan Gelman (1930-2014 / Arjantinli şair)

Çeviri: Bülent Kale


Juan Gelman

Paulo Coelho / Eleven Minutes

"Love was undoubtedly one of the things capable of changing a person's whole life, from one moment to the next. But there was the other side of the coin, the second thing that could make a human being take a totally different course from the one he or she had planned; and that was called despair. Yes, perhaps love really could transform someone, but despair did the job more quickly."

Paulo Coelho - (Eleven Minutes)





"Realmente, el amor era la primera de las cosas capaces de cambiar totalmente la vida de una persona, de un momento a otro. Pero existía la otra cara de la moneda, la segunda cosa que hacía al ser humano tomar una dirección totalmente distinta de la que había planeado: se llamaba desesperación. Sí, tal vez el amor fuese capaz de transformar a alguien, pero la desesperación transforma más de prisa."

Paulo Coelho - (Once Minutos)





"Aşk, bir insanın bütün hayatını göz açıp kapayana kadar kökünden değiştirebilir kuşkusuz. Ama insanoğlunu tasarılarında hiç yeri olmayan yönlere saptırabilecek bir duygu daha vardır: umutsuzluk. Evet, aşk belki kişiyi dönüştürebilir; ne var ki umutsuzluk bunu çok daha hızlı başarır."

Paulo Coelho - (On Bir Dakika)

Çevirmen: Saadet Özen - (Can Yayınları)


Whisper, by Hengki Lee

8 Ekim 2015 Perşembe

Chuck Palahniuk / Choke

"The problem with sex is the same as with any addiction. You're always recovering. You're always backsliding. Acting out. Until you find something to fight for, you settle for something to fight against. All these people who say they want a life free from sexual compulsion, I mean forget it. I mean, what could ever be better than sex? For sure, even the worst blow job is better than, say, sniffing the best rose . . . watching the greatest sunset. Hearing children laugh. I think that I shall never see a poem as lovely as a hot-gushing, butt-cramping, gut- hosing orgasm. Painting a picture, composing an opera, that's just something you do until you find the next willing piece of ass. The minute something better than sex comes along, you call me. Have me paged."

Chuck Palahniuk / Choke





"El problema con el sexo es el mismo que con cualquier otra adicción. Uno siempre se está recuperando. Uno siempre está recayendo. Portándose mal. Hasta que uno encuentra algo por lo que luchar o se decide por algo contra lo cual luchar. Toda esa gente que dice que quiere una vida libre de compulsiones sexuales, osea, olvídalo. O sea, ¿qué puede haber que sea mejor que el sexo? Está claro, la peor mamada es mejor que, digamos, oler la mejor rosa o ver la mejor de las puestas de sol. Mejor que oír reír a los niños. Creo que nunca veré un poema tan maravilloso como uno de esos orgasmos que te explotan dentro, te provocan un calambre en el culo y te vacían las tripas. Pintar un cuadro, componer una ópera, eso son cosas que una hace hasta que encuentra el siguiente culo dispuesto a hacerlo. En cuanto aparezca algo mejor que el sexo, llamadme. Enviadme un mensaje al busca."

Chuck Palahniuk / Asfixia





"Seksle ilgili sorun da diğer bütün bağımlılıklarla aynıdır. Her zaman iyileşirsin. Sonra yine yoldan çıkarsın. Rol kesersin. Uğruna savaşacak bir şeyler bulana kadar, bir şeylere karşı savaşmayı seçersin. Seks güdümlüsü olarak yaşamak istemediğini söyleyen insanlara benim diyeceğim tek şey, boşverin gitsin olur. Yani hayatta seksten daha iyi ne var ki? Hiç şüpheniz olmasın; en kötü oral seks bile, mesela en güzel gülü koklamaktan iyidir. En güzel günbatımını izlemekten de. Ya da çocukların kahkahalarını duymaktan. Hiçbir zaman ter fışkırtan, popoya kramp saplayan, kasık ıslatan bir orgazm kadar güzel bir şiir okuyabileceğimi sanmıyorum. Resim yapmak veya opera bestelemek, yeni bir istekli götle karşılaşana dek öylesine yapılan işlerdir. Seksten daha iyi bir şeyle karşılaştığınız anda hemen beni arayın. Benim için de rezervasyon yaptırın."

Chuck Palahniuk / Tıkanma


Tite street, by Bob Carlos Clarke

7 Ekim 2015 Çarşamba

No te salves / Mario Benedetti

NO TE SALVES

No te quedes inmóvil
al borde del camino
no congeles el júbilo
no quieras con desgana
no te salves ahora
ni nunca
no te salves
no te llenes de calma
no reserves del mundo
sólo un rincón tranquilo
no dejes caer los párpados
pesados como juicios
no te quedes sin labios
no te duermas sin sueño
no te pienses sin sangre
no te juzgues sin tiempo

pero si
pese a todo
no puedes evitarlo
y congelas el júbilo
y quieres con desgana
y te salvas ahora
y te llenas de calma
y reservas del mundo
sólo un rincón tranquilo
y dejas caer los párpados
pesados como juicios
y te secas sin labios
y te duermes sin sueño
y te piensas sin sangre
y te juzgas sin tiempo
y te quedas inmóvil
al borde del camino
y te salvas
entonces
no te quedes conmigo.

Mario Benedetti





DON'T SAVE YOURSELF

Don’t remain immobile
At the edge of the road
Don’t freeze the joy
Don’t love with reluctance
Don’t save yourself now
or ever
Don’t save yourself
Don’t fill with calm
Don’t reserve in the world
Only a secure place
Don’t let your eyelids fall
Heavily as judgments
Don’t speak without lips
Don’t sleep without sleepiness
Don’t imagine yourself without blood
Don’t judge yourself without time.

But if
in spite of everything
You can’t help it,
And you freeze the joy,
And you love with reluctance,
And you save yourself now,
And you fill with calm
And you reserve in the world
Only a calm place,
And you let fall your eyelids
Heavily as judgments,
And you speak without lips,
And you sleep without sleepiness,
And you imagine yourself without blood,
And you judge yourself without time,
And you remain immobile
At the edge of the road,
And you save yourself,
Then...
Don’t stay with me.

Mario Benedetti





KURTARMA KENDİNİ

Kendini kurtarma,
Kımıldanmadan durma
Kenarında yolun,
Sevinçle donma,
İsteksizlikle sevme,
Kurtarma kendini şimdi
Ya da hiç,
Kendini kurtarma,
Sükunetle dolma,
Yer ayırma tümünde dünyanın
Sakin bir yerde yalnız,
Düşürme kapaklarını
Duruşmalar gibi ağır,
Dudaklarsız konuşma,
Uykusuz uyuyakalma,
Sanma kendini kansız,
Yargılama kendini zamansız.

Fakat gene herşeye rağmen
Ondan kaçınamazsın
Ve sevinçle donarsın,
Ve isteksizlikle seversin
Ve şimdi kendini kurtarırsın,
Ve sükunetle dolusun,
Ve tümünde yer ayırırsın dünyanın
Sakin bir yer diye yalnız,
Ve bırakırsın düşsün kapakların,
Duruşmalar kadar ağır,
Ve dudaklarsız konuşursun,
Ve uykusuz uyuklarsın,
Ve kendini kansız sanarsın,
Ve kendini zamansız yargılarsın,
Ve kımıldamazsın
Kenarında yolun,
O halde
Benimle kalamazsın.

Mario Benedetti

Çeviri: Vehbi Taşar





ESİRGEME KENDİNİ

Öylesine kalakalma
yolun kıyısında
dondurma sevincini
isteksiz sevme
esirgeme kendini şimdi
ne de hiç bir zaman
esirgeme kendini
çalma dinginlikle dolmasın içini
ayırma dünyadan kendine
yalnızca sakin bir köşe
gözkapakların inmesin bırakma
yargılar gibi ağırlaşmasın
dudaksız kalma sakın
düşsüz uyuyakalma
kendini kansız sanma
yargılama kendini zamansız

ancak eğer
her şeye karşın
engelleyemezsen bunu
ve dondurursan sevincini
ve isteksiz seversen
ve esirgersen şimdi kendini
çalma ve dinginlikle dolarsa için
ve dünyadan ayırırsan kendine
yalnızca sakin bir köşe
ve bırakırsan gözkapakların insin
yargılar gibi ağır
ve dudaksız kurur kalırsan
ve düşsüz uyuyakalırsan
ve kendini sanırsan kansız
ve yargılarsan kendini zamansız
ve öylesine kalakalırsan
yolun kıyısında
ve esirgersen kendini
o zaman
kalamazsın benimle.

Mario Benedetti

Çeviri: Ayşe Nihal Akbulut


Photo by Benita Heldmann

4 Ekim 2015 Pazar

Tattoo / Wallace Stevens

TATTOO

The light is like a spider.
It crawls over the water.
It crawls over the edges of the snow.
It crawls under your eyelids
And spreads its webs there--
Its two webs.

The webs of your eyes
Are fastened
To the flesh and bones of you
As to rafters of grass.

There are filaments of your eyes
On the surface of the water
And in the edges of the snow.

Wallace Stevens





TATUAJE

La luz es como una araña
Se arrastra sobre el agua.
Se arrastra sobre los bordes de la nieve.
Se arrastra bajo tus párpados
Y extiende ahí sus telarañas,
Sus dos telarañas.

Las telarañas de tus ojos
Están pegadas
A tu carne y a tus huesos
Como a vigas o hierbas.

Hay filamentos de tus ojos
En la superficie del agua
Y en los bordes de la nieve.

Wallace Stevens

Traducción de Hernán Galilea





TATOUAGE

La lumière ressemble à l'araignée.
Elle rampe sur l'eau.
Elle rampe sur la croûte de la neige.

Elle rampe sous vos paupières
Et tisse là sa toile ----
Ses deux toiles.

Les toiles de vos yeux
Sont attachées
A votre chair, à vos os
Comme aux chevrons, aux herbes.

Il y a des fils de vos yeux
A la surface de l'eau,
Sur la croûte de la neige.

Wallace Stevens

Traduction de Bernard Noël





TATUAGGIO

La luce è come un ragno.
Striscia sull’acqua.
Striscia sui confini della neve.
Striscia sotto le tue palpebre
dove tende le sue ragnatele –
due ragnatele.

Le ragnatele dei tuoi occhi
si legano
alla tua carne alle tue ossa,
come a travicelli o fili d’erba.

Vi sono filamenti dei tuoi occhi
sulla superficie dell’acqua
e nei confini della neve.

Wallace Stevens

Traduzione di Damiano Abeni





DÖVME

Örümcek gibidir ışık
Ağırdan yüzer üstünde suyun
Sınırlarında karın
Altında göz kapaklarının
Ve yayar ağını oraya
Çift dokur

Gözlerinin sarışı
Bağlanır
Etine ve kemiklerine
Kirişler veya çimler gibi

Gözlerinin ışığı var
Suyun yüzeyinde
Ve karın kenarlarında

Wallace Stevens

Çeviri: Mehmet Bardakçı


Photo by Sergey Braga

1 Ekim 2015 Perşembe

Madrigal á cibdá de Santiago / Federico García Lorca

MADRIGAL A CIBDA DE SANTIAGO

Chove en Santiago
meu doce amor.
Camelia branca do ar
brila entebrecida ô sol.

Chove en Santiago
na noite escura.
Herbas de prata e de sono
cobren a valeira lúa.

Olla a choiva pol-a rúa,
laio de pedra e cristal.
Olla no vento esvaído
soma e cinza do teu mar.

Soma e cinza do teu mar
Santiago, lonxe do sol.
Ãgoa da mañán anterga
trema no meu corazón.

Federico García Lorca

Seis poemas gallegos (1932-1934)





MADRIGAL A LA CIUDAD DE SANTIAGO

Llueve en Santiago
mi dulce amor.
Camelia blanca de aire
brilla temblorosa al sol.

Llueve en Santiago
en la noche oscura.
Yerbas de plata y de sueño
cubren la nueva luna llena.

Mira la lluvia por la rúa
lamento de piedra y cristal
Mira el viento descolorido
sombra y ceniza de tu mar.

Sombra y ceniza de tu mar
Santiago, lejanía del sol.
Agua de la mañana antigua
tiembla en mi corazón.

Federico García Lorca

Seis poemas gallegos (1932-1934)





MADRIGAL FOR THE CITY OF SANTIAGO

It rains on Santiago
my sweet love.
White camellia of air,
sunlight in a veil.

It rains on Santiago,
in the dark night.
Grass of silver and dream
covers the empty moon.

See the rain in the streets,
the lament of stone and glass.
See on the fading wind
your sea’s shadow and ash.

Your sea’s shadow and ash,
Santiago, far from the sun:
shivering in my heart,
water of ancient dawn.

Federico García Lorca

Translation by A. S. Kline





MADRİGAL

Yağmur yağar Santiago’ya
Güzelim sevgilim benim
Gölgeli aydınlığı güneşin
Ak kamelyası göklerin

Yağmur yağar Santiago’ya
Hep karanlık geceler
Uykudan ipekten çayırlar
Issız ayları örter

Bak yağmura sokaklarda
Taş ve kristal sancısı, derin
Bak, yitik rüzgârlara
Gölgesi ve külü denizlerinin

Gölgesi ve külü denizlerinin
Santiago, güneşten ötelerde
Çok eski sabahların suları
Çırpınır durur yüreğimde

Federico García Lorca

Çeviri: Hilmi Yavuz


Federico García Lorca, 1936