29 Ocak 2019 Salı

The Captain is Out to Lunch and the Sailors Have Taken Over the Ship / Charles Bukowski

“Sometimes I feel as if we are all trapped in a movie. We know our lines, where to walk, how to act, only there is no camera. Yet, we can't break out of the movie. And it's a bad one.”

"We are sick, the suckerfish of hope. Our poor clothing, our old cars. We move toward the mirage, our lives wasted like everyboy else's."

“I can never drive my car over a bridge without thinking of suicide. I can never look at a lake or an ocean without thinking of suicide.”

Charles Bukowski - (The Captain is Out to Lunch and the Sailors Have Taken Over the Ship)





"A veces me siento como si estuviéramos todos atrapados en una película. Nos sabemos el diálogo, hacia dónde caminar, cómo actuar, sólo que no hay cámara. Y sin embargo, no podemos escapar de la película. Y es una mala película."

"Estamos enfermos, somos los pringados de la esperanza. Nuestras pobres ropas, nuestros viejos coches. Nos movemos hacia el espejismo, nuestras vidas malgastadas como las de todos los demás."

"Nunca puedo cruzar un puente con el coche sin pensar en el suicidio. Nunca puedo contemplar un lago o un océano sin pensar en el suicidio."

Charles Bukowski - (El capitán salió a comer y los marineros tomaron el barco)





"Bazen hepimiz bir filme hapsolmuşuz hissine kapılıyorum. Repliklerimizi biliyoruz, nereye doğru yürüyeceğimizi biliyoruz, nasıl oynayacağımızı biliyoruz, sadece kamera yok. Yine de çıkamıyoruz filmin içinden. Ve film kötü."

"Hastayız, ümit budalalarıyız. Eski giysilerimizle, eski arabalarımızla, bütün hayatlar gibi harcanmış hayatlarımızla bir serap peşinde."

"Arabamla bir köprüden geçiyorsam aklımdan mutlaka intihar geçer. İntiharı düşünmeksizin bir göle ya da okyanusa bakamam."

Charles Bukowski - (Kaptan Yemeğe Çıktı Ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi)


Charles Bukowski

15 Ocak 2019 Salı

Dedication / Czeslaw Milosz

Dedication

You whom I could not save
Listen to me.  
Try to understand this simple speech as I would be ashamed of another.  
I swear, there is in me no wizardry of words.  
I speak to you with silence like a cloud or a tree.

What strengthened me, for you was lethal.  
You mixed up farewell to an epoch with the beginning of a new one,  
Inspiration of hatred with lyrical beauty;  
Blind force with accomplished shape.

Here is a valley of shallow Polish rivers. And an immense bridge  
Going into white fog. Here is a broken city;  
And the wind throws the screams of gulls on your grave  
When I am talking with you.

What is poetry which does not save  
Nations or people?  
A connivance with official lies,  
A song of drunkards whose throats will be cut in a moment,  
Readings for sophomore girls.
That I wanted good poetry without knowing it,  
That I discovered, late, its salutary aim,  
In this and only this I find salvation.

They used to pour millet on graves or poppy seeds  
To feed the dead who would come disguised as birds.  
I put this book here for you, who once lived  
So that you should visit us no more.  

Warsaw, 1945

Czeslaw Milosz





Dedicatoria

Vosotros, a quienes no pude salvar,
Escuchadme.
Intentad entender estas simples palabras, ya que de otras me avergonzaría.
Os juro que en ellas no hay hechicería.
Os hablo en silencio como una nube, como un árbol.

Aquello que me fortaleció a mí, para vosotros fue mortal.
Confundisteis el adiós a una época, con el advenimiento de una nueva
-Odio confabulado de belleza lírica.
Fuerza ciega de forma completa.

He aquí un valle polaco de ríos anémicos. Y un inmenso puente
Perdiéndose en la niebla. He aquí una ciudad vencida,
Y el viento arroja alaridos de gaviotas sobre vuestra tumba
Mientras os hablo.

¿Qué clase de poesía es aquella que no salva
Naciones o pueblos?
Una conspiración de mentiras oficiales.
Una tonadilla de borrachos cuyas gargantas serán cortadas de inmediato,
Una conferencia para señoritas.
He deseado la buena poesía sin saberlo,
He descubierto, ya tarde, su saludable objetivo.
En ella y sólo en ella, encuentro salvación.

Se solía esparcir millo o alpiste sobre las tumbas
Para alimentar a los muertos que volvían disfrazados de pájaros.
Aquí os dejo este libro, vosotros quienes alguna vez vivisteis
Para que nunca más volváis.

Varsovia, 1945

Czeslaw Milosz

Versión de Rafael Díaz Borbón





Prefazione

Tu, che non ho potuto salvare,
ascoltami,
cerca di capire questo linguaggio semplice, mi vergognerei di un altro,

non possiedo, lo giuro, la magia della parola,
ti parlo tacendo, come una nuvola a un albero,

ciò che fortificava me, per te era mortale,
hai scambiato il congedo di un’epoca per l’inizio di una nuova,

l’afflato dell’odio per bellezza lirica,
la forza cieca per forma compiuta.

Ecco la valle dei bassi fiumi polacchi. E il ponte enorme
che avanza nella bianca nebbia. Ecco la città infranta
e il vento scaglia contro la tua tomba gli stridi dei gabbiani,
mentre parlo con te.

Cos’è la poesia che non salva
i popoli né le persone?
Una complicità di menzogne ufficiali,
una cantilena di ubriachi, a cui fra un attimo verrà tagliata la gola,
una lettura per signorinette.

Che volevo una buona poesia, senza esserne capace,
che ho capito, tardi, il suo fine salvifico,
questo, e solo questo, è la salvezza.

Spargevano sulle tombe miglio e semi di papavero
per nutrire i morti accorrenti in volo – gli uccelli,
depongo qui questo libro per te, o trascorso,
perché d’ora innanzi tu smetta di apparirci.

Varsavia, 1945

Czeslaw Milosz

Poesie (Adelphi, 1983), trad. it. Pietro Marchesani





İTHAF

Seni kurtaramamıştım,
Sen kulak ver bana.
Bu yalınkat sözlerimi anlamaya çalış
Çünkü bir başkası utandırır beni.
İnan bana, söz sihirbazlığı yok bende.

Beni güçlendiren, ölüm demekti senin için
Bir çağa veda ile bir yeni çağın başlangıcını karıştırdın,
Ve nefretin ilhamı ile şiirsel güzelliği,
Kaba kuvvetle narin düzeni.

İşte sığ Polonya ırmaklarının vadisi. Apak sisin içine
Atılmış upuzun bir köprü. İşte yıkık bir kent.
Rüzgâr senin mezarına martı çığlıkları serpiyor
Ben konuşurken seninle.

Şiir nedir ki kurtarmazsa
Ulusları, insanları?
Resmi yalanların suç ortağıdır,
Az sonra gırtlakları kesilecek ayyaşların şarkısı,
Liseli kızlara eğlencelik
Güçlü şiire özlem duydum ya ne olduğunu bilmeden,
Yararlı amacını geç öğrendim ya.
Kurtuluşumu işte bunda buldum, yalnız bunda.

Darı ve haşhaş tohumları dökerlerdi mezarların üstüne
Kuş biçiminde gelen ölüleri beslemek için.
Bu kitabı buraya ben senin için koydum.
Sen eskiden yaşamıştın.
Bir daha bizi ziyaret etme diye.

Varşova, 1945

Czeslaw Milosz

Çeviri: Talat Sait Halman





SUNU

Sen, kurtaramadığım insan
Dinle beni.
Anlamaya çalış bu yalın sözleri, başka türlüsünü söyleyemediğim için.
Yemin ederim ki, söz büyücülüğü yok bende.
Bir bulut ya da ağaç gibi sesleniyorum sana.

Bana güç veren şey, ölümcül bir darbeydi senin için.
Birbirine karıştırdın kapanan bir çağla yeni bir çağın başlangıcını,
Nefretin esiniyle lirik güzelliği,
Gözü kararmış güçlü usta işi biçimi.

Sığ Leh ırmaklarının koyağı işte burası. Ve koca bir köprü uzanıyor
Beyaz sislere. Parçalanmış bir kent bu
Ve ben seninle konuşurken
Martı çığlıklarını savuruyor mezarına rüzgâr.

Şiir nedir ki, ulusları ve insanları
Kurtaramıyorsa eğer?
Resmî yalanlarla dolu bir suç ortaklığı,
Biraz sonra boyunları vurulacak sarhoşların söylediği bir türkü,
Liseli toy kızların okuma ödevleri.
Bilmeden iyi şiiri aramış olmam,
Şiirin tek amacını, biraz geç, anlamış olmam,
Bunda, yalnız bunda görüyorum kurtuluşumu.

Eskiden darı ya da gelincik tohumu serperlerdi mezarlara
Kuş kılığında dönecek ölüleri beslemek için.
Buraya bu kitabı bırakıyorum bir zamanlar yaşamış olan sana
Bizi bir daha aramayasın diye.

Varşova, 1945

Czeslaw Milosz

Çeviri: Cevat Çapan


Czeslaw Milosz, 1981

11 Ocak 2019 Cuma

The Fall / Czeslaw Milosz

Upadek

Śmierć człowieka jest jak upadek państwa potężnego,
Które miało bitne armie, wodzów i proroków,
I porty bogate, i na wszystkich morzach okręty,
A teraz nie przyjdzie nikomu z pomocą, z nikim nie zawrze przymierzy,

Bo miasta jego puste, ludność w rozproszeniu,
Oset porósł jego ziemie kiedyś dającą urodzaj,
Jego powołanie zapomniane, język utracony,
Dialekt wioski gdzieś daleko w niedostępnych górach.

Czesław Miłosz





The Fall

The death of a man is like the fall of a mighty nation
That had valiant armies, captains, and prophets,
And wealthy ports and ships over all the seas,
But now it will not relieve any besieged city,
It will not enter into any alliance,
Because its cities are empty, its population dispersed,
Its land once bringing harvest is overgrown with thistles,
Its mission forgotten, its language lost,
The dialect of a village high upon inaccessible mountains.

Czeslaw Milosz





La caída

La muerte de un hombre es como la caída de una poderosa nación
Que tuvo valientes ejércitos, capitanes y profetas,
Y ricos puertos y barcos en todos los mares,
Pero ahora no socorrerá ninguna sitiada ciudad,
No entrará en ninguna alianza,
Porque sus ciudades están vacías, su población dispersa,
Su tierra que una vez proveyó de cosechas está saturada de cardos,
Su misión olvidada, su lengua perdida,
El dialecto de un pueblo puesto sobre inaccesibles montañas.

Czeslaw Milosz

Versión de Rafael Díaz Borbón





La caduta

La morte di un uomo è come la caduta di una nazione potente
che ebbe eserciti valorosi, capitani e profeti,
e porti ricchi e navi in tutti i mari,
ma ora non libererà più nessuna città assediata,
non entrerà in nessuna nuova alleanza,
perchè le sue città sono vuote, la popolazione dispersa,
la sua terra una volta carica di messi è piena di cardi,
la sua missione dimenticata, la sua lingua perduta,
come il dialetto di un villaggio su per una montagna inaccessibile.

Czeslaw Milosz





DÜŞÜŞ

Bir insanın ölümü, güçlü bir ulusun düşmesi gibidir:
Geçmişte kalmıştır yiğit orduları, kaptanları, yalvaçları,
Görkemli limanları, denizlerde egemen gemileri,
Ama artık o ulus, kuşatılmış kentleri kurtaramaz,
Antlaşma yapamaz başka uluslarla;
Kentleri boşalmıştır, halkı darmadağın,
Devedikeni kaplamıştır eskiden ekin dolu topraklarını,
Ülküsü unutulmuş, dili yitip gitmiştir:
Bir köy ağzı kalmıştır ta yükseklerde, dağ başlarında.

Czeslaw Milosz

Çeviri : Talât Sait Halman


Czeslaw Milosz

10 Ocak 2019 Perşembe

Ways of Seeing / John Berger

"The mirror was often used as a symbol of the vanity of woman. The moralizing, however, was mostly hypocritical.

You painted a naked woman because you enjoyed looking at her, you put a mirror in her hand and you called the painting Vanity, thus morally condemning the woman whose nakedness you had depicted for your own pleasure.

The real function of the mirror was otherwise. It was to make the woman connive in treating herself as, first and foremost, a sight."

John Berger - (Ways of Seeing)





"EL espejo fue utilizado muchas veces como símbolo de la vanidad de la mujer. Sin embargo, hay una hipocresía esencial en esta actitud moralizante.

Tu pintas una mujer desnuda porque disfrutas mirándola. Si luego le pones un espejo en la mano y titulas el cuadro Vanidad, condenas moralmente a la mujer cuya desnudez has representado para tu propio placer.

Pero la función real del espejo era muy otra. Estaba destinado a que la mujer accediera a tratarse a sí misma principalmente como un espectáculo."

John Berger - (Modos de ver)





"Resimlerde ayna çoğu zaman kadınların kendilerine duydukları hayranlığı anlatan bir simge olarak kullanılmıştır. Ne var ki bu bir yalancılıktır, çünkü burada ortaya koyduğu ahlaksal görüşe çoğu zaman ressamın kendisi katılmamaktadır.

Çıplak kadın resmi yapılıyordu çünkü çıplak kadına bakmaktan zevk duyuluyordu; kadının eline bir ayna veriliyordu ve resme Kendine Hayranlık deniyordu. Böylece çıplaklığı zevk için resme geçirilen kadın ahlak açısından suçlanıyordu.

Oysa aynanın gerçek işlevi çok daha başkaydı. Ayna, kadının kendisini her şeyden önce ve her şeyden çok seyirlik bir şey olarak gördüğünü anlatmak için konuyordu resme."

John Berger - (Görme Biçimleri)


Vanity, c. 1485, by Hans Memling

Ways of Seeing / John Berger

"When the tradition of painting became more secular, other themes also offered the opportunity of painting nudes. But in them all there remains the implication that the subject (a woman) is aware of being seen by a spectator.

She is not naked as she is. She is naked as the spectator sees her.

Often - as with the favourite subject of Susannah and the Elders — this is the actual theme of the picture. We join the Elders to spy on Susannah taking her bath. She looks back at us looking at her."

John Berger - (Ways of Seeing)





"Posteriormente, la vergüenza se convierte en una especie de exhibicionismo. Al secularizarse la tradición de la pintura Surgen Otros temas que Ofrecen también la Oportunidad de pintar desnudos. Pero en todos ellos Se conserva la implicación de que al tema (una mujer) es consciente da que la contempla un espectador.

Ella no está desnuda tal cual es. Ella esta desnuda como el espectador la ve.

A menudo este es el tema real del cuadro, como ocurre con el tan repetido de Susana y los Ancianos. Nosotros nos unimos a los Ancianos para espiar a Susana mientras se baña. Ella mira hacia atrás, hacia nosotros, qua la miramos."

John Berger - (Modos de ver)





"Resim geleneği dünyasal konulara yönelmeye başlayınca, başka konularda da çıplak kadın yapma olanağı belirdi. Gene de bu resimlerin hepsinde resme konu olan şeyin (kadının) bir seyirci tarafından seyredildiğinin farkında olduğunu gösteren bir şey kaldı.

Kadın kendi başına çıplak değildir. Seyircinin onu gördüğü biçimde çıplaktır.

Bu, çoğu zaman, —çok beğenilen Susannah ve Kent’in Büyükleri’nde olduğu gibi— resmin asıl konusudur. Susannah’yı yıkanırken gizlice seyretmek için biz de Büyükler’e katılırız. Susannah da kendisini seyreden bizlere bakmaktadır."

John Berger - (Görme Biçimleri)


Susanna and the Elders by Jacopo Tintoretto

6 Ocak 2019 Pazar

The Chimney Sweeper / William Blake

The Chimney Sweeper

A little black thing among the snow,
Crying "weep! 'weep!" in notes of woe!
"Where are thy father and mother? say?"
"They are both gone up to the church to pray.

Because I was happy upon the heath,
And smil'd among the winter's snow,
They clothed me in the clothes of death,
And taught me to sing the notes of woe.

And because I am happy and dance and sing,
They think they have done me no injury,
And are gone to praise God and his Priest and King,
Who make up a heaven of our misery."

William Blake - (Songs of Experience, 1793)





El Deshollinador

Una cosita negra entre la nieve:
gimiente ¡llora! ¡llora! con notas de pesar.
“Dime: ¿dónde están tu padre y tu madre?
ambos fueron a la iglesia a rezar.

Porque yo era feliz en los montes
y le sonreía a la nieve invernal,
me cubrieron con ropajes de muerte
y me enseñaron a cantar notas de dolor.

Y porque soy feliz, y bailo y canto,
creen que no me han causado daño,
y fueron a alabar a Dios, a su Cura y al Rey,
que con nuestra miseria construyen un cielo”.

William Blake - (Canciones de experiencia, 1793)





LE RAMONEUR

Une petite chose noire sur la neige
Crie d’une voix plaintive: « amoneur ! amoneur ! »
– Oû est ton père ? Oû est ta mère ? demandé-je.
– A l’église tous deux, pour prier le Seigneur.

Parce qu’ils me voyaient heureux sur cette lande,
Parce que dans la neige et l’hiver je souris,
Ils m’ont fait mettre en deuil, et puis ils m’ont appris
A chanter d’une voix geignarde et qui quémande.

Puisque joyeux je chante et danse dans le froid,
Ils pensent qu’ils n’ont fait nul tort à leur petit
Et s’en vont louer Dieu, et le prêtre et son roi
Qui ont construit, sur la misère, un paradis.

William Blake - (Chansons d'expérience, 1793)





Lo Spazzacamino

Una piccola cosa nera fra la neve,
che piange ’ihi, ihi', in note di pena!
«Dove sono tuo padre & madre, dimmi?»
«Sono andati tutti e due in chiesa a pregare

Perché ero felice sulla brughiera
e sorridevo fra la neve invernale,
mi hanno vestito con le vesti di morte,
e mi hanno insegnato a cantare le note di pena.

E perché sono felice, & ballo & canto,
pensano di non avermi fatto male,
e sono andati a lodare Dio & il suo Prete & il suo Re,
che costruiscono un paradiso dalla nostra miseria.»

William Blake - (Canzoni dell'Esperienza, 1793)





BACA TEMİZLİKÇİSİ

Küçük kara bir şey karlar arasından,
Haykırıyor "temizle! temizle!" kederli bir sesle!
"Nerededir senin annen & baban? söyle?"
"Onların ikisi de gittiler kiliseye dua etmeye.

"Çünkü mutluydum çalılıklar üzerinde,
Ve gülüyordum kışın yağan karlar arasında,
Onlar giydirdi bana ölümün giysisini,
Ve öğrettiler bana kederin ezgileriyle şarkı söylemeyi.

"Ve çünkü mutluydum & oynuyordum & şakıyordum,
Onlar sandılar ki bir haksızlık yok yaptıklarında,
Ve dua etmeye gittiler Tanrıya & Papaza & Krala,
Yani sefaletimiz üstüne cenneti kuranlara."

William Blake - (Deneyim Şarkıları, 1793)

Çeviri: Tuğrul Asi Balkar


Le Ramoneur

4 Ocak 2019 Cuma

The Chimney Sweeper / William Blake

The Chimney Sweeper

When my mother died I was very young,
And my father sold me while yet my tongue
Could scarcely cry " 'weep! 'weep! 'weep! 'weep!"
So your chimneys I sweep & in soot I sleep.

There's little Tom Dacre, who cried when his head
That curled like a lamb's back, was shaved, so I said,
"Hush, Tom! never mind it, for when your head's bare,
You know that the soot cannot spoil your white hair."

And so he was quiet, & that very night,
As Tom was a-sleeping he had such a sight!
That thousands of sweepers, Dick, Joe, Ned, & Jack,
Were all of them locked up in coffins of black;

And by came an Angel who had a bright key,
And he opened the coffins & set them all free;
Then down a green plain, leaping, laughing they run,
And wash in a river and shine in the Sun.

Then naked & white, all their bags left behind,
They rise upon clouds, and sport in the wind.
And the Angel told Tom, if he'd be a good boy,
He'd have God for his father & never want joy.

And so Tom awoke; and we rose in the dark
And got with our bags & our brushes to work.
Though the morning was cold, Tom was happy & warm;
So if all do their duty, they need not fear harm.

William Blake - (Songs Of Innocence, 1789)





El Deshollinador

Cuando mi madre murió yo era muy joven,
y cuando mi padre me vendió, mi boca
apenas podía gemir, gemir, gemir, gemir,
así que limpio chimeneas y duermo en el hollín.

Un día el pequeño Tom Dacre lloró cuando raparon
su cabeza rizada como el lomo de un cordero,
y le dije “¡Calla, Tom! No importa, porque con
la cabeza desnuda el hollín no arruinará tu pelo claro”.

De modo que se calmó, y aquella misma noche
¡durante el sueño tuvo una visión!
donde miles de deshollinadores, Dick, Joe, Ned y Jack
estaban todos prisioneros en ataúdes negros.

Y llegó un Ángel que tenía una llave brillante,
abrió los ataúdes y los puso en libertad;
entonces por un verde prado corren brincando y riendo,
y se lavan en un río y brillan bajo el sol.

Luego desnudos y blancos, abandonadas sus bolsas,
se encaraman a las nubes y juguetean con el viento,
y el Ángel le dice a Tom que si se comporta bien,
tendrá a Dios como padre y no carecerá de alegrías.

Tom despertó entonces, y nos levantamos en la oscuridad,
y con nuestras bolsas y cepillos salimos a trabajar.
Si bien la mañana era fría, Tom se sentía feliz y abrigado;
pues quienes cumplen sus deberes nada tienen que temer.

William Blake - (Canciones de Inocencia, 1789)





Le Ramoneur

Quand ma mère est morte, j’étais très jeune,
Et mon père m’a vendu alors que je ne savais dire
Qu’à grande peine « ’moneur ! ’moneur ! ’moneur ! »
Depuis c’est moi qui ramone vos cheminées et sommeille dans la suie.

Voici le petit Tom Dacre, qui pleura tant lorsque sa tête,
Bouclée comme le dos d’un agneau, fut rasée : je lui dis :
« Chut, Tom ! Ne t’en fais pas, car lorsqu’on est tête nue,
Tu sais bien que la suie ne peut plus souiller les cheveux clairs »

Alors, il s’est calmé, et cette même nuit,
Dans son sommeil, Tom eut cette vision :
Des milliers de ramoneurs, Dick, Joe, Ned et Jack,
Étaient tous enfermés dans des cercueils sombres.

Puis vint un ange ceint d’une clé lumineuse,
Qui ouvrit les cercueils et les libéra tous,
Alors ils coururent jusqu’au bas de la plaine d’herbe, sautant, riant,
Puis se lavèrent dans le fleuve pour briller au soleil.

-Ainsi nus et blancs, délaissant leurs sacs,
Ils s’élevèrent au-dessus des nuages et jouèrent dans le vent,
Et l’Ange dit à Tom que s’il restait bon garçon,
Il connaîtrait Dieu pour Père et la joie sans fin.

Puis Tom s’est éveillé, et nous nous sommes levés dans le noir,
Avec nos sacs et nos balais pour s’en aller travailler.
Si l’aube était glacée, Tom était heureux et comme rassuré :
Ainsi, que tous soient à la tâche sans craindre de souffrir.

William Blake - (Chant d’innocence, 1789)





LO SPAZZACAMINO

Quando mia madre morì ero molto giovane,
E mio padre mi vendette mentre la mia lingua
Poteva ancora a malapena piangere Spazza! Spazza! Spazza! Spazza!
Dunque io spazzo i vostri camini, e nella fuliggine dormo.

C’è il piccolo Tom Dacre, che pianse quando la sua testa,
Che era ricciuta come un agnello nero, venne rasata: così io dissi,
“Taci, Tom! Non ti preoccupare, perché quando la tua testa è nuda,
Tu sai che la fuliggine non può rovinare i tuoi capelli bianchi.”

E allora restò zitto; e proprio quella notte,
mentre Tom era addormentato, ebbe un tale spettacolo,
Che centinaia di spazzacamini, Dick, Joe, Ned e Jack,
erano tutto quanti chiusi in bare nere.

E venne vicino un angelo che aveva una chiave scintillante,
E aprì le bare e li liberò tutti;
Poi, sotto una grande pianura corrono balzando, ridendo,
E si lavano in un fiume, e brillano al sole.

Poi nudi e bianchi, lasciano dietro tutte le loro borse,
Sorgono sopra le nuvole e giocano nel vento;
E l’angelo disse a Tom, che se fosse stato un bravo ragazzo,
Avrebbe avuto Dio come padre, e non avrebbe mai cercato la gioia.

E allora Tom si svegliò; e ci alzammo nel buio,
E andammo con le nostre borse e le nostre spazzole a lavorare.
Sebbene la mattina fosse fredda, Tom era Felice e caldo.
Così se tutti fanno il loro dovere non occorre che temano alcun danno.

William Blake - (Canti dell'Innocenza, 1789)





BACA TEMİZLEYİCİSİ

Annem öldüğü zaman çok küçüktüm,
Ve babam sattı beni henüz dilim bile
Dönmezken "temizle! temizle! temizle!" demeye
Artık bacalarınızı temizliyorum & uyuyorum is içinde.

Küçük Tom Dacre var ya, ağladı, kıvırcık saçlarını
Kuzu sırtı gibi kırktıklarında, dedim ki ona
"Sus, Tom! hiç takma kafana, başın çıplak ya
Biliyorsun kurum kirletemez artık olmayan saçlarını."   

Ve o ağlamayı kesti, ve o gecenin derinliğinde
Tom uyuduğunda, neler gördü düşünde!
Binlerce baca temizleyicisi,Dick,Joe,Ned & Jack,
Onların hepsi kara tabutlara kilitlenmişti

Ve bir Melek geldi ışık saçarak anahtarıyla,
Ve açtı tabutları & azat etti onları;         
Sonra çayırda zıpladılar güldüler koştular
Ve ırmakta yıkandılar, ve Güneşte parladılar.

Sonra çıplak ve pak, bütün yüklerini artlarında bıraktılar,
Bulutlara ağdılar ve rüzgârla dans ettiler;
Ve o Melek Tom'a dedi ki, iyi bir çocuk olursan
Tanrı baban olsun, neşe de hiç gerekmez artık.   

Ve Tom uyandığında; ve biz karanlıkta kalktık,
Ve çantalarımızı fırçalarımızı alıp çalışmaya koyulduk,
Sabahın ayazı boyunca, Tom mutluydu & şevkliydi,
Herkes işini yaparsa gerek kalmaz ki kötülükten korkmaya.

William Blake - (Masumiyet Şarkıları, 1789)

Çeviri: Tuğrul Asi Balkar


The Chimney Sweeper

3 Ocak 2019 Perşembe

Factotum / Charles Bukowski

"Almost everybody was a writer. Not everybody thought they could be a dentist or an automobile mechanic but everybody knew they could be a writer. Of those fifty guys in the room, probably fifteen of them thought they were writers. Almost everybody used words and could write them down, i.e., almost everybody could be a writer. But most men, fortunately, aren't writers, or even cab drivers, and some men--many men--unfortunately aren't anything."

Charles Bukowski - (Factotum)





"Casi todo el mundo era escritor. No todo el mundo pensaba en que podía ser dentista o mecánico de automóviles, pero todo el mundo sabía que podía ser escritor. De aquellos cincuenta tíos de la clase, probablemente quince o más pensaban que eran escritores. Casi todo el mundo usaba palabras y podía también escribirlas, en consecuencia casi todo el mundo podía ser escritor. Pero la mayoría de los hombres, por fortuna, no son escritores, ni siquiera conductores de taxi, y algunos —bastantes— desgraciadamente no son nada."

Charles Bukowski - (Factótum)





"Nerdeyse herkes yazar olduğunu düşünüyordu. Kimse dişçi veya otomobil tamircisi olabileceğinden emin değildir ama herkes yazar olabileceğinden emindir. Sınıftaki elli kişiden belki de on beşi yazar olduklarını düşünüyordu. Herkes konuşabiliyor, sözleri kağıda yazmayı biliyordu, demek ki herkes yazar olabilirdi. Ama allaha şükür insanların çoğu yazar değildir, hatta taksi şoförü bile olamazlar ve bazıları -birçoğu- maalesef hiçbir şey değildirler."

Charles Bukowski - (Factotum)


Unknown photographer

1 Ocak 2019 Salı

Factotum / Charles Bukowski

"I had always had a very strange idea, for a long time, that after all the trouble and pain was over, that a Japanese girl would come along one day and we would live happily ever after. Not so much happily, as easily and with deep understanding and mutual concern. Japanese women had a beautiful bone structure. The shape of the skull, and the tightening of the skin with age, was a lovely thing; the skin of the drum drawn taut. With American women the face got looser and looser and finally fell apart. Even their bottoms fell apart and became indecent. The strength of the two cultures was very different too: Japanese women instinctively understood yesterday and today and tomorrow. Call it wisdom. And they had staying power. American women only knew today and tended to come to pieces when just one day went wrong."

Charles Bukowski - (Factotum)





"Yo siempre había tenido la extraña convicción, durante mucho tiempo, de que, después que todos los problemas y el dolor desaparecieran, una chica japonesa vendría un buen día a mí y juntos viviríamos felices para siempre. No con una felicidad excesiva, sino con facilidad, entendimiento profundo e intereses mutuos. Las mujeres japonesas tenían una hermosa estructura ósea. La forma del cráneo y ese modo en que se aprieta la piel con la edad, eran algo adorable; la piel tensada del tambor. A las mujeres americanas se les ablandaba la cara más y más y finalmente se les caía. Hasta sus culos se les caían también, de forma indecente. La fuerza de ambas culturas era asimismo muy diferente: las mujeres japonesas entendían instintivamente el ayer, el hoy y el mañana. Llamadlo sabiduría. Y tenían el poder de la firme/a. Las mujeres americanas sólo sabían de] hoy y tendían a romperse en pedazos cuando un solo día les iba mal."

Charles Bukowski - (Factótum)





"Uzun süre, her şey bittikten, acılar çekildikten, dertler tükendikten sonra japon bir kız hayatıma girecek ve her şey güllük gülistanlık olacak gibi bir düşüncem olmuştu. Mutlu olmaktan ziyade huzurlu, anlayışlı ve paylaşılan bir ilişki. Japon kadınların kemik yapıları harikuladedir. Kafatası yapıları ve ciltlerinin yaşlandıkça gerilmesi çok hoştur. Amerikan kadınlarının yüzleri sarkar ve dağılır sonunda. Kıçları bile dağılır sonunda, iğrenç bir hal alırlar. Kültürel farklar da önemliydi: japon kadınları içgüdüsel olarak dünü, bugünü ve yarını kavrar. Bilge deyin isterseniz. Kalıcı bir güçleri vardır. Amerikan kadını sadece bugünü bilir, bir tek gün ters gitti mi darmadağın olurlar."

Charles Bukowski - (Factotum)


Flowers in December by Zhang Jingna