29 Kasım 2015 Pazar

El laberinto de la soledad / Octavio Paz

"La mujer siempre ha sido para el hombre "lo otro", su contrario y complemento. Si una parte de nuestro ser anhela fundirse a ella, otra, no menos imperiosamente, la aparta y excluye. La mujer es un objeto, alternativamente precioso o nocivo, mas siempre diferente. Al convertirla en objeto, en ser aparte y al someterla a todas las deformaciones que su interés, su vanidad, su angustia y su mismo amor le dictan, el hombre la convierte en instrumento. Medio para obtener el conocimiento y el placer, vía para alcanzar la supervivencia, la mujer es ídolo, diosa, madre, hechicera o musa, según muestra Simone de Beauvoir, pero jamás puede ser ella misma. De ahí que nuestras relaciones eróticas estén viciadas en su origen, manchadas en su raíz. Entre la mujer y nosotros se interpone un fantasma: el de su imagen, el de la imagen que nosotros nos hacemos de ella y con la que ella se reviste."

Octavio Paz / El laberinto de la soledad





"Woman has always been for man the "other," his opposite and compliment. If one part of our being longs to unite itself with her, another part - equally imperious - rejects and excludes her. Woman is an object, sometimes precious, sometimes harmful, but always different. By converting her into an object and by subjecting her to the deformations which his interests, his vanity, his anguish and his very love dictate, man changes her into an instrument, a means of obtaining understanding and pleasure, a way of achieving survival. Woman is an idol, a goddess, a mother, a witch or a muse, as Simone de Beauvior has said, but she can never be her own self. Thus our exotic relationships are vitiated at the outset, are poisoned at the root. A phantasm comes between us, and this phantasm is her image, the image we have made of her and in which she clothes herself."

Octavio Paz / The Labyrinth of Solitude





"Kadın, karşıtı ve bütünleyici olan “öteki” varlık için, yani erkek için yaratılmıştır. Varlığımızın bir parçası onunla birleşmek istese de ötekisi kadını iter, ondan kaçar. Kadın, bazen değerli bazen korkulan, ama bize her zaman başka gözüken bir nesnedir. Kadını, kendi çıkarlarının, güçsüzlüğünün, kaygı ve sevgisinin istediği yönde çarpıtan erkek, giderek kadını bir araç durumuna getirir: Anlayışlı, sevecen, doyurucu ve yaşatıcı, ama ne de olsa bir araç. Simone de Beauvoir’ın dediği gibi, “Kadın, bir sevgili, tanrıça, ana, cadı ya da derin bir düşünce olabilir ama hiç bir zaman kendisi olamaz.” Aşk ilişkilerimiz de, bu yüzden, daha en baştan çarpıtılmış, kökten yukarı doğru yozlaştırılmış olur. Kadınla aramızda yanıltıcı bir hayal vardır. Toplumca yaratıp kadına zorla benimsettiğimiz bu hayal, kadın imgesidir. Kadın da o imgeyi benimser, ona sarınıp bürünür, onunla var olur."

Octavio Paz / Yalnızlık Dolambacı


Nude, New York, 1950, by Erwin Blumenfeld

19 Kasım 2015 Perşembe

El laberinto de la soledad / Octavio Paz

"El lenguaje popular refleja esta dualidad al identificar a la soledad con la pena. Las penas de amor son penas de soledad. Comunión y soledad, deseo de amor, se oponen y complementan. Y el poder redentor de la soledad transparenta una oscura, pero viva, noción de culpa: el hombre solo "está dejado de la mano de Dios". La soledad es una pena, esto es, una condena y una expiación. Es un castigo, pero también una promesa del fin de nuestro exilio. Toda vida está habitada por esta dialéctica."

Octavio Paz / El laberinto de la soledad





"Popular language reflects this dualism by identifying solitude with suffering. The pangs of love are pangs of solitude. Communion and solitude are opposite and complementary. The redemptive power of solitude clarifies our obscure but vivid sense of guilt: the solitary man is “forsaken by the hand of God.” Solitude is both a sentence and an expiation. It is a punishment but it is also a promise  that our exile will end. All human life is pervaded by this dialectic."

Octavio Paz / The Labyrinth of Solitude





"Yalnızlıkla acıyı özdeşleyen halk dili işte bu ikilemi yansıtır. Aşk acısı yalnızlığın sancısıdır. Birlikte yalnızlık hem karşıt hem bütünleyici duygulardır. Yalnızlığın kurtarıcı gücü, içimizdeki o gizli suçluluk duygusunu açıklığa kavuşturur; yalnız insan 'Tanrı elinin itelediği' kişidir. Yalnızlık duygusu hem bir ceza hem bir arınmadır, bir sürgün cezası olduğu kadar sanki o sürgünden artık kurtulacağımızı duyuran bir durumdur. İnsan yaşamının tümü bu diyalektiğin etkisi altındadır."

Octavio Paz / Yalnızlık Dolambacı


Une colonne Morris dans le brouillard,
Avenue de l’Observatoire, 1934,
photo de Brassaï

18 Kasım 2015 Çarşamba

Mikhail Lermontov / A Hero Of Our Time

"Women! Women! Who will understand them? Their smiles contradict their glances, their words promise and lure, while the sound of their voices drives us away. One minute they comprehend and divine our most secret thoughts, and the next, they do not understand the clearest hints."

Mikhail Lermontov / A Hero Of Our Time





"¡Mujeres! ¡Mujeres! ¿Quién los entenderá? Sus sonrisas contradicen sus vistazos, su promesa de las palabras y señuelo, mientras que el sonido de sus voces nos aleja. Un minuto comprenden y adivinan nuestros pensamientos más secretos, y el siguiente, no entienden las indirectas más claras."

Mijaíl Lérmontov / El héroe de nuestro tiempo





"Donne! Donne! Chi le capisce? I loro sorrisi contraddicono i loro sguardi, le loro parole promettono e adescano e il suono della loro voce allontana. Ora in un momento capiscono e intuiscono il nostro più segreto pensiero, ora non capiscono le più aperte allusioni."

Michail Jur'evic Lermontov / Un eroe dei nostri tempi





"Kadınlar! Kim anlar ki onları? Gülüşleri bakışlarıyla çelişir, sözleri umut verir, kandırır, öte yandan sesleri uzaklaştırır bizi. Bir an bakarsın, en gizli sırrımızı sezmişlerdir, bir an geçmez en belirgin ipuçlarından bir şey çıkaramazlar."

Mihail Lermontov / Zamanımızın Bir Kahramanı

Çeviri: Ülkü Tamer


Photograph of Maria Motherwell, "Marua", ca. 1941,
by Erwin Blumenfeld

Mikhail Lermontov / A Hero Of Our Time

"It is difficult to convince women of anything; you have to bring them to a point where they will convince their own selves. The sequence of proofs by which they overcome their prejudices, is very original: to learn their dialectic one must overturn in one’s mind all the school rules of logic."

Mikhail Lermontov / A Hero Of Our Time





"il est bien difficile de convaincre les femmes de quoi que ce soit ; il faut les amener à se convaincre elles-mêmes. L’arrangement des preuves avec lesquelles elles anéantissent leurs préjugés est très original ; pour comprendre leur dialectique, il faut renverser dans son esprit toutes les règles de la véritable logique."

Mikhail Iourievitch Lermontov / Un héros de notre temps





"Le donne difficile convincere Che altro, dovete portare loro in modo che essi stessi hanno convinto; ordine la prova che stanno distruggendo i loro pregiudizi, molto originale; per imparare la loro dialettica, è necessario ribaltare la sua mente in tutte le regole della scuola logica."

Michail Jur'evič Lermontov / Un eroe del nostro tempo





"Kadın kafasından daha çelişkili bir şey yoktur; kadınları herhangi bir şeye inandırmak güçtür. Onları öyle bir noktaya getirmelisiniz ki kendi kendilerini inandırsınlar. Onların önyargılarını çürütme usulleri de çok ilginçtir: Diyalektiklerini çözebilmek için bütün mantık kurallarını altüst etmeniz gerekir."

Mihail Lermontov / Zamanımızın Bir Kahramanı

Çeviri: Ülkü Tamer


Nude, 1950s, by André de Dienes

15 Kasım 2015 Pazar

El laberinto de la soledad / Octavio Paz

"LA SOLEDAD, el sentirse y el saberse solo, desprendido del mundo y ajeno a sí mismo, separado de sí, no es característica exclusiva del mexicano. Todos los hombres, en algún momento de su vida, se sienten solos; y más: todos los hombres están solos. Vivir, es separarnos del que fuimos para internarnos en el que vamos a ser, futuro extraño siempre. La soledad es el fondo último de la condición humana. El hombre es el único ser que se siente solo y el único que es búsqueda de otro. Su naturaleza —si se puede hablar de naturaleza al referirse al hombre, el ser que, precisamente, se ha inventado a sí mismo al decirle "no" a la naturaleza— consiste en un aspirar a realizarse en otro. El hombre es nostalgia y búsqueda de comunión. Por eso cada vez que se siente a sí mismo se siente como carencia de otro, como soledad."

Octavio Paz / El laberinto de la soledad





"Solitude -- the feeling and knowledge that one is alone, alienated from the world and oneself -- is not an exclusively Mexican characteristic. All people, at some moment in their lives, feel themselves to be alone. And they are. To live is to be separated from what we were in order to approach what we are going to be in the mysterious future. Solitude is the profoundest fact of the human condition. Man is the only being who knows he is alone, and the only one who seeks out another. His nature -- if that word can be used in reference to man, who has "invented" himself by saying "No" to nature -- consists in his longing to realize himself in another. Man is nostalgia and a search for communion. Therefore, when he is aware of himself he is aware of his lack of another, that is, of his solitude."

Octavio Paz / The Labyrinth of Solitude





"Kişinin içinde yaşadığı dünyayı ve kendisine yabancılaşmış olduğunu bilmesi demek olan yalnızlık Meksikalılara özgü bir duygu değildir. Bütün insanlar yaşamlarının en az bir döneminde kendilerini yapayalnız bir kişi gibi duyumsarlar. Ve de gerçekten yalnızdırlar. Yaşamak, gizemli bir gelecekte varacağımız yere gitmek için geçmişte bulunduğumuz yerden yola koyulmak demektir. Yalnızlık, insan duygusunun en derindeki gerçeğidir. Yalnız olduğunu bilen ve bir başkasını arayan tek varlık insandır. Doğası gereği insan, kendi varlığını bir başkasında gerçekleştirme özlemi içinde ve doğaya “Hayır” diyerek yaşar – kendi kendini yaratan insanın bir “doğası”ndan söz etmemiz doğruysa eğer. İnsan özlemdir, kavuşmak için bir aranıştır. Bu yüzden, kendi varlığını tanır tanımaz kişi, bir eş ya da arkadaştan yoksun olduğunu anlar, yalnızlığının bilincine varır."

Octavio Paz / Yalnızlık Dolambacı


From the Portugal series, by Neal Slavin

8 Kasım 2015 Pazar

Entfremdung / Ingeborg Bachmann

ENTFREMDUNG

In den Bäumen kann ich keine Bäume mehr sehen.
Die Äste haben nicht die Blätter, die sie in den Wind halten.
Die Früchte sind süß, aber ohne Liebe.
Sie sättigen nicht einmal.
Was soll nur werden?
Vor meinen Augen flieht der Wald,
vor meinem Ohr schließen die Vögel den Mund,
für mich wird keine Wiese zum Bett.
Ich bin satt vor der Zeit
und hungre nach ihr.
Was soll nur werden?

Auf den Bergen werden nachts die Feuer brennen.
Soll ich mich aufmachen, mich allem wieder nähern?

Ich kann in keinem Weg mehr einen Weg sehen.

Ingeborg Bachmann





ESTRANGEMENT

Among the trees I can see no trees.
The branches don’t have leaves to hold in the wind.
The fruits are sweet, but there is no love.
They don’t even satisfy.
Just what am I going to do?
The woods flee before my eyes.
The birds close their beaks in my ears.
No meadow becomes my bed.
I'm sated before it’s time
and hungry afterward.
Just what am I going to do?

In the mountains the fires will burn in the night.
Shall I set out, draw closer to them all again?

There’s no longer a way I can see a way.

(1948)

Ingeborg Bachmann

Translated by James Reidel





ESTRANGEMENT

Within the trees I no longer can see any trees.
The branches are bare of leaves, carried off by the wind.
The fruits are sweet, but empty of love.
They do not even satisfy.
What shall happen?
Before my eyes the forest flees,
bird song no longer reaching my ears,
and for me no pasture will become a bed.
I am full with time
yet hunger for it.
What shall happen?

Nightly upon the mountains the fires will burn.
Shall I prepare myself to draw near to them all again?

I can no longer see on any path a path.

Ingeborg Bachmann





"Dans les arbres je ne puis plus voir d'arbres
Les feuillles n'ont plus de branches qui les tiennent dans le vent.
Les fruits sont doux, mais sans amour.
Ils ne rassasient même pas.
Qu'adviendra-t-il ?
Devant mes yeux fuit la forêt,
à mon oreille les oiseaux ferment la bouche,
nulle prairie ne deviendra mon lit.
Rassasié du temps
j'ai faim de lui.
Qu'adviendra-t-il ?

Sur les montagnes brûleront les feux nocturnes.
Faut-il m'ouvrir, à nouveau m'approcher de tout ?

Je ne puis en aucun chemin voir un chemin."

Ingeborg Bachman

Traduit par Manuel Albano





DISTANCIAMIENTO

En los árboles ya no puedo ver los árboles.
Las ramas no tienen hojas para sostener en el viento.
Los frutos son dulces pero sin amor.
Ni siquiera sacian.
¿Y qué va a ser ahora?
Ante mis ojos el bosque huye,
ante mis ojos los pájaros cierran el pico,
ningún prado de lecho hay para mí.
Estoy saciada ante el tiempo
y hambrienta de él.
¿Y qué va a ser ahora?

De noche, en las montañas, quemarán los fuegos.
¿Debo emprender la marcha y aproximarme de nuevo a todo?

Ya en ningún camino puedo ver ningún camino?

Ingeborg Bachmann

Versión de Marco Antonio Campos





ESTRANEITÀ

Negli alberi non posso più vedere alberi.
I rami non hanno le foglie, che offrono al vento.
I frutti sono dolci, ma senza amore.
Non riescono nemmeno a saziare.
Che avverrà mai ?
Davanti ai miei occhi il bosco fugge,
davanti al mio orecchio gli uccelli serrano il becco,
per me nessun prato si fa giaciglio.
Sono sazia prima del tempo
eppure ho fame di esso.
Che avverrà mai?

Di notte sui monti arderanno i fuochi.
Devo dunque rimettermi in cammino, riaccostarmi a tutto?

In nessuna via riesco più a vedere una via.

Ingeborg Bachmann

(da Poesie, a cura di Maria Teresa Mandalari, Guanda, Parma 1992)





YABANCILAŞMA

Ağaçlarda göremiyorum artık ağaçları
Rüzgâra yelken açmıyor dalların yaprakları.
Tad var yemişlerde, ama tükenmiş sevgileri.
Doyurmuyorlar bile.
Ne olacak şimdi?

Orman kaçmakta gözlerimin önünde,
ağzı mühürlenmiş yakınımdaki kuşların,
döşeğim olabilecek çayır da kalmamış.
Doymuşum artık zamana
ve içimde zamana susamışlık.
Ne olacak şimdi?

Dağlarda ateşler yanacak gece bastığında.
yine davranıp yaklaşmalı mı her şeye?

Yollarda göremiyorum artık yolları.

Ingeborg Bachmann


Danielle in Boat, Beaufort, SC, 1996, by Rodney Smith

6 Kasım 2015 Cuma

Yokluk / Erdinç Durukan

YOKLUK

Yavaşça ayır sayfaları
Yeni sözcükler bul
Gittiğimiz her hayal kentinde
Ben olayım sokağın, çıkmazın

Erdinç Durukan


Unknown photographer