I believe you are more mine than my skin. When I seek
Within me, along my veins, in my blood, my mysterious
Circulatory branches of light that I tell over,
It is you I find, as if you were blood,
As if you were stone or a bite.
I stay outside late, reason, delirium, clothes.
I am of an old race of darkness and forests,
But while I bend down as in a well and enter
Feeling my way like a blind man in my own territory,
I find no railing to direct my steps,
But, instead, the growth of your rose in my own dwelling.
Deep in me you go on growing, unfathomable
In your origin, I cannot touch your eyes
Without burning my fingernails on their petals,
The flames of your form which burn in my thirst,
The leaves of your face which build your absence.
I ask, "Who is there? Who is there?" as if very late,
Very late, somebody knocked
On my door, and then in the middle
Of emptiness there was nothing but air,
Water, trees, the dying daily fire,
As if there was nothing there but everything which exists,
Nothing but all the earth which had rapped on my door.
So, nameless, vague as life, turbid
As the burgeoning mud and vegetation,
You awake in my breast whenever I shut my eyes.
When I lie on the earth you come into being
Like the flowing dust, the river deepening its bed,
Guarding a tangle of naked roots
Which grows as grows your presence in me,
Which accompanies their darkness as you accompany me.
So, here, blood or wheat, earth or fire, we live
Like a single plant which cannot explain its leaves.
Pablo Neruda
Translated by Kenneth Rexroth
SERENAD
Tenimden daha çok benimsin. Aradığımda seni
içimde, damarlarım boyunca, kanımda, gizemli
dolaşımıyla ışığın dalları gibi bulurum seni,
sanki kan gibi bulurum seni,
sanki taş gibi ya da ağzımdaki lokma gibi.
Usun, çılgınlığın ve giysilerin dışında dururum geç vakit.
Karanlık ve ormanlardan eski bir ırka mensubum,
fakat bir kuyuya eğildiğimde ve girdiğimde
kendi bölgeme, yolda kör bir adam gibi
duyumsarım kendimi, çitler bulamam adımlarıma,
fakat gülünün büyüyüşünü bulurum meskenimde,
derinimde büyüyüp durursun, sınırsızca
kökeninde, parmak uçlarımı yakmadan
dokunamam gözlerinin taçyapraklarına,
endamının alevleri alazlanır susuzluğumda,
yokluğunu oluşturur yüzünün yaprakları.
Sorarım "Kim o? Kim o?" diye, sanki geceleyin
geç saat birileri çalar gibi
kapımı, fakat yokluğun ortasında
yalnızca hava vardır,
su, ağaçlar, sönmüş gündelik ateş vardır,
sanki bir şey yoktur fakat gene de her şey vardır,
hiçbir şey yoktur fakat bütün dünya tıklatır kapımı.
İşte böyle, adsız, hayat gibi belli belirsiz,
filizlenen bulanık çamur ve bitkiler gibi
uyanırsın bağrımda kapattığımda gözlerimi.
Uzandığımda toprağa var olmaya gelirsin
akan toz gibi, içimdeki varlığından büyüyen
çıplak köklerin dolaşıklığını korur
yatağında derinleşen ırmak,
bana eşlik ettiğin gibi eşlik eder karanlıklarına,
işte, burada, kan ya da buğday, toprak ya da ateş,
yaşarız yapraklarını açıklayamayan basit bir bitki gibi.
Pablo Neruda
Çeviri: İsmail Haydar Aksoy
Lisa on Silk, 1940, by Horst P. Horst |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder