30 Mayıs 2017 Salı

Alianza (Sonata) / Pablo Neruda

ALIANZA (SONATA)

De miradas polvorientas caídas al suelo
o de hojas sin sonido y sepultándose.
De metales sin luz, con el vacío,
con la ausencia del día muerto de golpe.
En lo alto de las manos el deslumbrar de mariposas,
el arrancar de mariposas cuya luz no tiene término.

Tú guardabas la estela de luz, de seres rotos
que el sol abandonado, atardeciendo, arroja a las iglesias.
Teñida con miradas, con objeto de abejas,
tu material de inesperada llama huyendo
precede y sigue al día y a su familia de oro.

Los días acechando cruzan en sigilo
pero caen adentro de tu voz de luz.
Oh dueña del amor, en tu descanso
fundé mi sueño, mi actitud callada.

Con tu cuerpo de número tímido, extendido de pronto
hasta cantidades que definen la tierra,
detrás de la pelea de los días blancos de espacio
y fríos de muertes lentas y estímulos marchitos,
siendo arder tu regazo v transitar tus besos
haciendo golondrinas frescas en mi sueño.

A veces el destino de tus lagrimas asciende
como la edad hasta mi frente, allí
están golpeando las olas, destruyéndose de muerte:
su movimiento es húmedo, decaído, final.

Pablo Neruda

Residencia en la tierra I (1925-1932)





ALLIANCE (SONATA)

From dust-laden glances, fallen to earth,
or noiseless leaves, self-buried.
From tarnished metals, with the void incarnate,
with the absence of day, dead of a stroke.
In hand-heights, the dazzle of butterflies,
butterflies setting sail in their unbounded light.

You were guardian to the light’s stelae, fragmented beings
the late and tardy sun flung at the churches.
Glance-tinted, with the aim of bees,
your embodiment of unlooked-for flame in flight
precedes and follows day, his holden kin.

Days cruise in secret and lie in ambush
but fall into the trap: your voice of light.
Oh lady of the house of love - in your repose
I ground my dreams, my hushed expectancy.

With your body shyly numbered, extended suddenly
out to the quanitites which have defined the earth,
beyond the broils of the white days in space,
cold with slow deaths and withering incentives,
I feel your lap burning and your kisses passing
like early summer swallows in my dreams.

Times are when what your tears may wish to be
like age reaches my forehead -
there waves are battering, tripping themselves to death:
their motion humid, fallen, final.

Pablo Neruda

Residence on Earth I (1925-1932)

Translated by Nathaniel Tarn





ALLEANZA (SONATA)

Di sguardi polverosi caduti al suolo
o di foglie senza suono e che affondano.
Di metalli senza luce, col vuoto,
con l'assenza del giorno morto d'improvviso.
Nell'alto delle mani l'abbacinare di farfalle,
il volo di farfalle la cui luce non ha fine.

Tu conservavi la scia di luce, di esseri spezzati
che il sole abbandonato, all'imbrunire, getta sulle chiese.
Tinta di sguardi, di oggetti d'api,
il tuo materiale d'inattesa fiamma che fugge
precede e segue il giorno e la sua famiglia d'oro.

I giorni in agguato passano con cautela,
ma cadono dentro la tua voce di luce.
Oh signora dell'amore, nel tuo riposo
ho fondato il mio sogno, il mio atteggiamento silenzioso.

Col tuo corpo di numero timido, esteso d'improvviso
fino alle quantità che definiscono la terra,
dietro la lotta dei giorni bianchi di spazio
e freddi di  morti lente e di stimoli appassiti,
sento ardere il tuo grembo e passare i tuoi baci
creando rondini fresche nel mio sonno.

A volte il destino delle tue lacrime ascende
come l'età fino alla mia fronte, lì
stanno battendo le onde, distruggendosi di morte:
il loro movimento è umido, abbattuto, finale.

Pablo Neruda

Residenza sulla Terra I (1925-1932)





ANLAŞMA (SONAT)

Toprağa düşmüş tozlu yapraklardan
ya da kendisini gömen sessiz yapraklardan.
Işıksız metallerden, boşlukla birlikte,
yokluğuyla birdenbire ölen günde.
Ellerin tepesinde kelebeklerin ışıltısı,
ışığının son nedir bilmediği kelebeklerden bir akın.

Korudun ışıktan izi, ezilmiş varlıklardan
batışındaki terk edilmiş güneşin
fırlattığı gibi kiliselere.
Bakışla lekelenmiş, işi gücü arılarla,
beklenmeyen alev için kaçışta, gider özü
günden önce ve izler onu ve onun altın soyunu.

Gözetleyen günler geçip gider gizlice,
fakat düşer onlar ışıktan sesinin içine.
Ey aşkın hükümranı, sükûnetinde
kurdum düşümü, içe kapanıklığımı.

Ürkünç sayılardan bedeninle senin, birdenbire
yayılmışsın dünyayı açıklayan o kemiyetlere,
günlerin kavgasının ardında beyaz uzay
ve soğuğu yavaş ölümün ve solan içgüdünün,
hissederim kasığının alazlandığını ve öpüşlerinin geçtiğini
dönüşerek rüyamdaki genç serçelere.

Bazen yükselir gözyaşlarının kaderi
alnıma yükseldiği gibi yaşımın – orada
patlar dalgalar ve öldüresiye vurur kendilerini:
ıslaktır devinim, gevşek ve kesin.

Pablo Neruda

Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

[“Yeryüzünde Birinci Konaklama (1925-1931)” adlı kitabından]


Photo by David Dubnitskiy

28 Mayıs 2017 Pazar

Octavio Paz / Aparición

APARICION

Si el hombre es polvo
esos que andan por el llano
son hombres

Octavio Paz





APPARITION

If man is dust
those who go through the plain
are men

Octavio Paz

Translated by Charles Tomlinson





APPARITION

If man is dust
he is the one
who travels the plains

Octavio Paz





GÖRÜNTÜ

İnsan toz ise eğer
düzlükten geçen ne varsa
insandır

Octavio Paz

Çeviren: İsmail Haydar Aksoy


Photo by Kasia Derwinska

27 Mayıs 2017 Cumartesi

Aquí / Octavio Paz

AQUÍ

Mis pasos en esta calle
Resuenan
                        en otra calle
donde
                oigo mis pasos
pasar en esta calle
donde

Sólo es real la niebla.

Octavio Paz - Días hábiles (1958-1961)





HERE

My steps along this street
Resound
      Along another street
Where
      I hear my steps
Resound along this street
Where

Only the fog is real

Octavio Paz





HERE

My steps along this street
resound
          in another street
in which
          I hear my steps
passing along this street
in which

Only the mist is real

Octavio Paz

Translated by Eliot Weinberger





BURADA

Adımlarım bu cadde boyunca
yankılanır
başka bir caddede
ki işitirim
adımlarımı
geçerken bu cadde boyunca
ki

Yalnız sis gerçektir

Octavio Paz

Çeviren: İsmail Haydar Aksoy


Fog in New York, January 1, 1950,
by Walter Sanders

19 Mayıs 2017 Cuma

Gecede Gözlerin / Erdinç Durukan

GECEDE GÖZLERİN

Gözlerin
Sessiz bir göl
Ay düşmüş içine

Gözlerin
Tenha yerinde kentin
Bir kadın çocuğuna ninniler söylüyor

Gözlerin
İki sevgili oturmuş kayalıklarda
Kaderlerini örüyor yakamozlar

Gözlerin
Bir gemi geçiyor uzaklardan
Bilmem hangi ülkelere gidiyor

Gözlerin
Oyuklarında kuşların uyuduğu
Derin uçurumlar

Gözlerin
Sabahlara kadar

Erdinç Durukan


The deep sea

5 Mayıs 2017 Cuma

L'art et le peuple / Victor Hugo

L'ART ET LE PEUPLE


I

L'art, c'est la gloire et la joie.
Dans la tempête il flamboie ;
Il éclaire le ciel bleu.
L'art, splendeur universelle,
Au front du peuple étincelle,
Comme l'astre au front de Dieu.

L'art est un champ magnifique
Qui plaît au coeur pacifique,
Que la cité dit aux bois,
Que l'homme dit à la femme,
Que toutes les voix de l'âme
Chantent en choeur à la fois !

L'art, c'est la pensée humaine
Qui va brisant toute chaîne !
L'art, c'est le doux conquérant !
A lui le Rhin et le Tibre !
Peuple esclave, il te fait libre ;
Peuple libre, il te fait grand !


II

Ô bonne France invincible,
Chante ta chanson paisible !
Chante, et regarde le ciel !
Ta voix joyeuse et profonde
Est l'espérance du monde,
Ô grand peuple fraternel !

Bon peuple, chante à l'aurore,
Quand le soir vient, chante encore !
Le travail fait la gaîté.
Ris du vieux siècle qui passe !
Chante l'amour à voix basse,
Et tout haut la liberté !

Chante la sainte Italie,
La Pologne ensevelie,
Naples qu'un sang pur rougit,
La Hongrie agonisante ...
Ô tyrans ! le peuple chante
Comme le lion rugit !

Victor Hugo





ART AND THE PEOPLE


I

Art is glory and joy;
In the storm it flares,
It lights up the blue sky.
Art, the universal splendor,
On people's faces it sparkles
Like the star on the face of God.

Art is a magnificent field
That pleases the peaceful heart
That the city says to the wood,
That man says to woman
That all the voices of the spirit
Sing together in one great choir

Art is human thought
That goes forth breaking every chain!
Art is the sweet conqueror!
For it the Rhine, the Tiber!
People enslaved, it sets you free;
Free people, it makes you great!


II

O good, invincible France,
Sing your peaceful song!
Sing, and look to the sky!
Your joyous and profound voice
Is the hope of the world,
O great brotherly people!

Good people, sing to the dawn!
And when night falls, sing still!
Work makes for gaiety.
Laughter of the old century which passes!
Sing love with lowered voice,
And out loud liberty!

Sing the holy Italy,
Poland enshrouded,
Naples that a pure blood reddens,
Hungary agonizing...-
O tyrants! the people change
As the lion roars!

Victor Hugo

Translated by Geoffrey Barto





SANAT VE HALK


I

Kıvançtır sanat, sevinç kaynağıdır,
Fırtınada alev alev tutuşur,
Işığı, aydınlatır mavi göğü,
Sanat görkemidir tüm insanlığın
Gözlerindeki kıvılcımdır halkın,
Tanrının alnındaki yıldız gibi.

Bir şarkıdır sanat, eşsiz bir ezgi!
Gönendirir barışçı yürekleri,
Erkekler kadınlarına fısıldar,
Ağaçlara doğru yükselir kentten,
Bütün insanlar hep bir ağızdan,
Uyum içinde o şarkıyı söyler.

Sanat; insanlığın düşüncesi!
Kırar prangaları, zincirleri,
O tatlı diliyle ele geçirir,
Onundur Tibet, onundur Ren nehri.
Sanat özgür kılar köle halkları,
Özgür halkları ise devleştirir.


II

Ey güzel ülkem, yenilmez Fransa!
O güzel ezgili şarkını söyle!
Şarkını söyle ve gökyüzüne bak!
Sevinç dolu, derinden gelen sesin,
Umududur bütün bu yeryüzünün
Kardeşliğin halkı, ey soylu halk!

Güzel halkım şarkını sabaha söyle!
Akşam olunca bir daha söyle!
Bilirsin ışıldar işleyen demir,
Aldırma geçmekte olan yüzyıla,
Aşkın şarkısını söyle yüksek sesle,
Ve özgürlüğün şarkısını haykır!

Şarkısını söyle kutsal İtalya’nın,
Toprağa gömülen şu Polonya’nın,
Yüreği kan ağlıyor Napoli’nin,
Macaristan can çekişiyor bak!
Dinleyin zorbalar, şarkı söylüyor halk
Aslanın kükreyişini dinleyin!

Victor Hugo

Çeviren: Tozan Alkan


Place du Tertre, Montmartre, Paris, 28 July 1955.

The Mermaid / Orhan Veli Kanık

THE MERMAID

She had probably come out of the sea right then,
Her haid and her lips
Smelling of the sea till daybreak,
Her breasts with their own ebb and tide.

She was poor, I know
- But you can't talk of poverty all the time -
She softly sang into my ear
Her songs of love.

Who knows how much she had seen and learned
During a life spent cheek by jowl with the sea
Mending the nets, casting them and pulling them out,
Making fishing lines, cutting bait, cleaning the boat.
Her hands were prickly fish
When they stroked nine.

I saw that night - I saw it in her eyes
How wonderful is dawn out on the high seas;
Her hair taught me all abaut the waves:
I kept rocking in dreams.

Orhan Veli Kanık

https://en.wikipedia.org/wiki/Orhan_Veli_Kan%C4%B1k

Translated by Talat Sait Halman





THE MERMAID

She must just have left the sea.
Her hair and lips
Smelled of the sea till the morning.
Her rising and falling breast was like the sea.

I knew she was poor–
But you can’t talk of poverty all the time.
Gently, next to my ear
She sang songs of love.

Who knows what she has learned and experienced
In her life fighting the sea.
Patching fish nets, casting fish nets, gathering fish nets.
Making tackles, dropping out baits cleaning boats.
To remind me of spiny fish
Her hands touched my hands.

That night I saw, I saw it in her eyes;
How lovely the sea has risen in the open sea.
Her hair taught me about waves;
I tossed and tossed around dreams.

Orhan Veli Kanık

https://en.wikipedia.org/wiki/Orhan_Veli_Kan%C4%B1k

Translated by Murat Nemet-Nejat





DENİZ KIZI

Denizden yeni mi çıkmıştı, neydi;
Saçları, dudakları
Deniz koktu sabaha kadar;
Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.

Yoksuldu, biliyorum
-Ama boyna da yoksulluk sözü edilmez ya-
Kulağımın dibinde, yavaş yavaş,
Aşk türküleri söyledi.

Neler görmüş, neler öğrenmişti kim bilir.
Denizle boğaz boğaza geçen hayatında!
Ağ yamamak, ağ atmak, ağ toplamak,
Olta yapmak, yem çıkarmak, kayık temizlemek...
Dikenli balıkları hatırlatmak için
Elleri ellerime değdi.

O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;
Gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde!
Onun saçları öğretti bana dalgayı;
Çalkalandım durdum rüyalar içinde.

Orhan Veli Kanık


Stephanie Seymour, Hawaii, 1989, by Herb Ritts

1 Mayıs 2017 Pazartesi

A Charm invests a face / Emily Dickinson

A Charm invests a face

A Charm invests a face
Imperfectly beheld—
The Lady date not lift her Veil
For fear it be dispelled—

But peers beyond her mesh—
And wishes—and denies—
Lest Interview—annul a want
That Image—satisfies—

Emily Dickinson





Un encanto invierte una cara

Un encanto invierte una cara
Imperfectamente contemplado,–
La mujer no se atreve a levantar su velo
Por miedo a que se disipe.

Pero más allá de su compañeros de malla,
Y deseos, y niega,–
Para que la entrevista se anule un deseo
Que satisface imagen.

Emily Dickinson





Un encanto invierte un rostro

Un encanto invierte un rostro
Vi imperfecta.
La señora no se atreven a levantar su velo
Por temor se disipó.

Pero más allá de sus pares de malla,
Y deseos, y niega,
Para que anular una entrevista quieren
Esta imagen cumple.

Emily Dickinson





Un Envoûtement revêt le visage

Un Envoûtement revêt le visage
Imparfaitement deviné –
Que la Dame n’ose lever son Voile
De peur qu’il s’en voie dissipé –

Mais darde un œil de l’autre bord du tulle –
Voudrait – et dénie son souhait –
Que l’Entrevue – n’annihile un désir
Qui par l’Image est – satisfait –

Emily Dickinson





Un Fascino circonda un volto

Un Fascino circonda un volto
Imperfettamente scorto -
La Dama non osa alzare il Velo
Per paura che si disperda -

Ma scruta al di là del tessuto -
E desidera - e si nega -
Affinché il Parlare - non annulli un desiderio
Che l'Immagine - soddisfa -

Emily Dickinson





Bir Cazibe Kuşatır Yüzü

Tümüyle görülmeyen yüzü
Kuşatır bir cazibe.
Dağılmasından korktuğu için
Peçeyi kaldırmaya yok cesareti.

Fakat dikkatle bakar ağ gözünün ardından,
Ve diler, ve yadsır,
Görüntünün hoşnut ettiği
Görüşme isteğini yok edeceğinden korkar.

Emily Dickinson

Çeviren: İsmail Haydar Aksoy


Unknown photographer